Anlattıklarımı rapsotlardan duydum. Anadolu'da halen süregelen aşık geleneğinin rabsodlardan geldiğini düşündüğünü evvelce yazdıklarından biliyorum. Çalıp söyleyenlerin anlattıkları hikayeler, söylenceler vardı bizim zamanımızda. Ben de bunları derleyip yazmalıydım. Böyle yapmalıydım ki kaybolup gitmesinler. Yazdıklarımın ne Avrupa edebiyat sanatının baslangıcı sayılacağından haberim vardı. Ne de asırlar boyu tüm sanat dallarını etkileyeceğinden...
Babaannenin sana anlattığı masallarda hep bir asalet, bir tutku, sabahatkarların kazandığı sonlar olurdu. Sıradan insanların potansiyel kahramanlar olabileceğini fısıldardı küçük kulaklarına. Babaannenin ocaklığında (şömine) iri kütük odunun çıtırtıları eşliģinde gördüğün çam fıstığı kokulu düşlerin seni büyüttü. Demir parmaklıklı, geniş eşikli pencereden gördüğün bahçede sahnelerdin hepsini. Kocaman incir ağacına bağlı yağız atların hörgüçlerinde yürük örgüsü heybeleri olan iri develerin vardı. Belki de aynı yerden beslendik. Belki benim rabsotların kulaklarına da nineleri masallar okumuştur. Derin, umut veren, huzurlu maceralar...En güzel hikayeleri kaynağı oralardır çünkü. Abartı mı dedin? Haklısın. Bir filmde geçiyordu hatırlarsan “iyi hikayeler abartıyı hak eder”
Babaannenin masallarında altın yüklü heybeleri taşıyan kimsesiz develeri besleyenler ödüllendirilirdi. Neden bu kadar merhametlisin sanıyorsun. Altın pultunla hiç derdin olmadı. Ama haklısın bu merhametinin bazen başına dertler açtığı doğru.
O develer... bahçedeki mor deve dikenlerini yerken başlarını göğe kaldırıp güreş develeri gibi ağızlarından ak köpükler saçarlardı. Bunda, çocukken babanla ve abinle gittiğiniz ilçede yapılan deve güreşlerinin de katkısı olmalı. Kış ayında Yakların nasıl da donardı. Soğuktan ve heyecandan hem acıkırdın hem üşürdün hem de uykun gelirdi. Her çocuk gibi. O sıralar sana sesimi duyurabilecek olsam bu kadar ulu orta anlatma şu hayallerini ve gördüklerini bu yüzden alay ediyor seninle hayal göremeyenler demek isterdim. Sence de ilginç bir tesadüf değil mi sizin rabsotların en bilineninin de benim gibi kör olması. Belki de bu yüzdendir daha samimi, doğal oluşu. Görecek bakacak yer kalmayınca içine bakıyorsun. İçerde daha derin yerler bulmak mümkün. Sen bir Troyalısın. Çünkü asıl olan kültürdür. Kalıtım ya da ırk değil. Çocukluğunun geçtiği köyde binlerce yıl önceden bizim geleneklerimizin halen sürüyor oluşu fa tesadüf olamaz. Sen mışıl mışıl uyurken rüyanda anlatıldı sana kim olduğun ve neler yapacağın tıpkı İlyada’da Zeus’un bilge kral Nestor kılığında Agamemnon’un rüyasına girip savaşı nasıl sonlandırabileceğini anlatması gibi. Bilge bir kral rüyanda bir şeyler söylüyorsa bu önemlidir değil mi. Evet haklısın tıpkı inception filminde olduğu gibi. Sana söylemiştim. Tüm sanat dallarının halen bizim hikayelerden beslendiğini...
Şimdi sıra geldi bu mektubu sana yazmamın asil sebebine. Troiada yapılmış olan testilerin benzerlerinin (üstelik kazıdan yeni çıktığı halde) köyünüzde yüzlerce yıldan beri yapılıyor olması kadim uygarlığımızın mirasını taşıdığınızı gösteriyor Malesef köyünüzde testi yapımına olan ilgi azaldıkça, son ustanın da göçüp gitmesiyle bitti. Göçmeden önce sana tüm bildiklerini öğretti. Bu da omuzlarında ağır bir yük bıraktı demek. “Troialıyım” diyorsan bunu taşıman şart demekle olmaz. Haksız mıyım.
Yorumlar
Kalan Karakter: