Çanakkale’de iki kişi yan yana gelirse, konu dönüp dolaşıp nerede biter ?
Ya kiralık ev fiyatlarında, ya emekli aylığında ya da Muharrem Erkek’te .. Öyle bir noktaya geldik ki, adam sabah kalkıp çöp toplasa “show yapıyor” diyoruz, öğlen pazara çıksa “bir şeyler mi çevirecek” diye kıllanıyoruz, akşam üzeri kıyıda kürek çekse “yok artık olimpiyatlara mı hazırlanıyor” diye iğne yapıyoruz..
İğneciyiz iğneci..
Bununla da kalmıyoruz; kordonda sabah yürüyüşü yapsa "kendini gösteriyor" kafasına giriyoruz.
Yani hakkını verelim. Belediye başkanı her sabah zumba yapsa, biz yine “CHP’liler kıvırmada iyidir” diye arkasından güleriz.
Ne yapsın ?
Ağzıyla kuş tutsa “martı hakları ne olacak” diyecek bir güruh var. Düğüne geliyor, “oy avlamaya gelmiş”, cenazeye geliyor “bak halkçı takılıyor..”
E gitmese ?
“Belediye başkanı ortada yok !” Çok mu istiyoruz, yoksa bizde mi biraz arıza var ?
Bakın, baştan anlaşalım. Muharrem Erkek’in fan kulübü başkanı değilim. Fakat adamın Belediye Başkanı olduğundan beri sabahın köründe çöp arabalarının peşinde olduğunu biliyorum. Temizliği bahane edip evinin balkonundan izleyen çok, çöp torbası çıkaran az. Eline süpürge alsa “şov”, süpürgeyi bıraksa “çalışmıyor..”
İşin en gıcık - hadi seni mi kıracağım, yumuşatıyorum ve çarpıcı diyorum - yanı ne biliyor musun ? Çanakkale’de herkes çok politik, herkes çok uzman. Mimar olmayan kentsel dönüşümden, müteahhit olmayan altyapıdan, gazeteci olmayan habercilikten konuşuyor.
Maşallah bilmediğimiz bişey yok.
Her şeyi biliyoruz, her şeyi görüyoruz..
Akıl desen paçamızdan akıp ziyan oluyor..
Ortalık her gün “ya bu Muharrem ne yapıyor beyaa..” ile sallanıyor ama dikkat edin: konuşanlar hep aynı kadro. Kadro derken; kahve köşelerinde ülke kurtaranlar, sosyal medyada parmaklarıyla devrim yapanlar, belediyede kadro alamamış küsler kulübü, balkonundan yola çöp atanlar..
Say say bitmiyor..
Tamam diyelim ki adam siyaset yapıyor. E ne yapsın ? Dün partisinin genel başkan yardımcısıydı, bugün yerel yönetici. Tabi ki konuşacak, tabi ki kendi geleceğini planlayacak. Siyaset dediğin şey zaten bir yıldız haritası. Ama siz sanıyorsunuz ki başkan belediyede sabah 08.00’de kart basacak, öğle yemeğine Kent Lokantasında “çorba+pilav” diye fiş alacak, akşam 17.00’de çıkış yapıp evde kısır partisine katılacak.
Yok öyle bir dünya !
"Var" diyorsan da anlat bilelim.
Bi düşün..
Başkanlık katına çık; kapısı ardına kadar açık. Maymun oynatmıyor yani. Hal hatır soruyor. Düğüne geliyor, cenazeye geliyor. Pazarda limon alırken sizinle aynı sıraya giriyor. Hiç mi hakkını vermeyeceğiz ? Hiç mi “ya bu adam bir şeyler yapmaya çalışıyor” demeyeceğiz ?
Arabaya bindiğini gören yok, belediye müdürlerine torpil listesi dayattığını duymadık..
O zaman sıkıntı ne ? Vallahi söyleyeyim: Sıkıntı bizde. Çünkü Muharrem Erkek'in çalışıp çalışmaması değil, bizim "biz olamayışımız" sinir bozuyor. Onun enerjisiyle yüzleşince, kendi yorgunluğumuzu fark ediyoruz.
Belki de tek sorunumuz bu..
İçimizde başkan olamamış küçük birer Muharrem yaşıyor. O yüzden onun kürek çekmesini kaldıramıyoruz. O yüzden onun cenazeye gitmesi, bizim gitmeyişimizin şavkı yüzümüze vuruyor. Belediyede bir çöp daha az kokunca, bizdeki kıskançlık bir tık daha artıyor.
Ama şimdi bırak kinini, otur pencereye. Boğaza bak. Derin nefes al. Çünkü yaşadığın yer Çanakkale. Ve bu şehir, sürekli söylenen değil, gerçekten çalışan insanlara muhtaç.
Hah; aklından geçeni sorayım, Muharrem Erkek’in hataları yok mu ?
Vardır tabi; hatasız kul mu olur..
Mesela çalmıyor, çırpmıyor..büyük hata.
Yüzünü ekşitmiyor affedilemez bir eksiklik..
Gülümsüyor, hal hatır soruyor; sarılıyor yahu..
Sokağa iniyor; seninle aynı kaldırımda yürüyor..
Pazara çıkıyor..
Davetine katılıyor, cemiyetine selam veriyor..
Cenazende seninle saf tutuyor..
Derdini dinliyor; çöp topluyor..
Şimdi bir daha düşün: Senin belediye başkanından beklentin ne ? Bedava su, beleş makam, sana özel yol, elini eteğini öpsün, her gün makamda gelsin çaylar gitsin üzüm suyu..
Sen bunları mı istiyorsun yoksa gerçekten çalışan, insan gibi temsiliyet mi ?
Buldum buldum; sen başkanın ağzıyla kuş tutmasını istiyorsun ama şunu bilelim ki; o kuş bizim de kuşumuz..
Hadi seni mi kıralım; madem eğlence istiyorsun al sana eğlence..
Şimdi yazının sonuna, tatlı bir parantez açıyorum; hani kahvenin yanına gelen küçük lokum gibi, okuyan gülümsesin diye.
Geçenlerde Belgrad’a gidiverdik.
Hava soğuk, ama Çanakkale’nin ayazı gibi kemik sızlatan cinsten değil.
Kafamıza göre takıldık birkaç gün. Şehir kalabalık ama düzenli. Memleketin tamamı altı küsur milyon, İstanbul'un dörtte biri.
Belgrad’ın kendisi bir milyon iki yüz elli bin civarı. Ve biz ne yaptık biliyor musun? Arabayı hiç kullanmadık çünkü toplu taşıma bedava. Buradan beleşçi olduğumuz sonucu çıkarılmasın; bedava olmasının bir anlamı var biz de ona katkı yaptık (x).
Evet, yanlış okumadın. Bedava. Otobüs, tramvay, hop bin, hop in. Kimse sana “kartın var mı”, “bilet bastın mı” diye bakmıyor. Sistem yürüyor, şehir yürüyor, insanlar yürüyor.
Vallahi kıskanmadım desem yalan olur.
O anda kafamda bir ampul yandı..
Dedim ki, madem bu kadar başkan “ağzıyla kuş tutsun” istiyoruz..
Gelin biz bu kuşu biraz büyütelim ve martı yapalım..
Şimdi Sayın belediye başkanımıza bir teklif atıyorum.. Türkiye’de ilk olsun, konuşulsun, milletin ağzına sakız edelim, tartışılsın.
Mesela ne dersin: Toplu taşımada siyah plakalı otobüsler bedava olsun? Hani şu sabah-akşam “trafik niye böyle” diye söylenip, arabayı kapının önünden bir metre çekmeyenler var ya..
Onlar bile “dur lan, binelim bari” desin..
Sırplar yapıyor bunu. Gayri safi milli hasılaları yüz küsur milyar dolarcık. Kişi başı gelirleri ortalama otuz bin dollarcık. Bizim de maşallah onun yarısı kadar var herhalde..
Neyse; şunun şurasında yeni yıla sayılı günler kalmışken Sayın Başkan böyle bir sürpriz yapıverse mesela..?
Hem bak, o zaman gerçekten “ağzıyla kuş tutmuş” olur, yoksa martı mı..
Ama dikkat: O kuş yine bizim kuşumuz. Uçarsa birlikte uçar, konarsa birlikte konar.
(x) Belgrad'da şehir trafiğine bu sayede binlerle ifade edilebilecek araç çıkmıyor. Trafik daha sakin ama hızlı akıyor.
Meraklısına: Martı yaşıyor
Yorumlar
Kalan Karakter: