Gelibolu’da patlak veren tartışma, teknik olarak bir iddia ve bir karşı açıklamanın birleşimiyle başladı: Muharip Gaziler Derneği Çanakkale Şube Başkanı’nın, Gelibolu Belediye Başkanı Dr. Ali Kamil Soyuak’ın gazilere ve şehitlere yönelik ağır sözler sarf ettiği yönündeki açıklaması gündemi ateşledi; iddia dernek tarafından dile getirildi.
Başkan Soyuak ise sert iddialara karşı çıktığını, “Şehitler diyarının belediye başkanı olarak böyle bir söz etmem mümkün değildir” dedi ve şehitlere, gazilere olan saygısının altını çizdi. Bu karşılıklı açıklamalar, yerel kamuoyunda bir kutuplaşma dalgası yarattı ve meselenin siyasetin sertleşen retoriğiyle nasıl beslenebildiğine dair somut bir örnek oldu.
Bazen gazeteci haberiyle kişileri linç kültürünün odağı haline getirebiliyor. Kutuplaşan siyaset ve siyasallaşan ilişkiler gerçeğin değil algının peşinden gitmeyi isteyerek, bilerek seçtiği için tartışmalar medeni sınırlar içinde kalamıyor.
Negatif haberlerin dikkat çekmesi, sosyal kanıt arayışı -birçok kişi tepki verirse olay doğruymuş gibi algılama- ve niyet atfetme hatası -karşımızdakinin niyetini en kötü şekilde varsayma- bizi uyuşturuyor; ardından da cephelere bölüp savuruyor. Bu bilişsel eğilimlerle yıpranıyoruz, yoruluyoruz ve süreç içinde kendimizi tanıyamaz hale geliyoruz.
Bizim yayınladığımız haber üzerinden Gelibolu Belediye Başkanı Soyuak’a siyasi zorbalık yapmak, onun ne söylediği gerçeğini görmezden gelmek sadece meseleyi anlaşılmaz yapmakla kalmaz, toplumu ayrıştırır. O nedenle kim olursa olsun dinlemek ve anlamaya çalışmak lazım. Ben öyle yapıyorum.
Ben şahsen -ve bu yazının yazarı olarak- şu anki bilgilere dayanarak başkana yöneltilen iddianın gerçekliğinden şüphe duyuyorum. Bunu şunun için söylüyorum; kesin olan bir şey var; telefonda gerilim yaşanmış ve karşılıklı her iki ismin de ağzından istenmeyen sözler çıkmış. Anlıyoruz ki; burası kesin..
İstersen meseleye bir bakış açısı getireyim. Diyelim ki: ben Belediye Başkanıyım. Beni Gaziler Derneği Başkanı aradı ve telefonda gerilim yaşadık. Bu iş şu şekilde gelişebilir; başka türlüsü yok.
Gaziler Derneği Başkanı temsil ettiği kitlenin de özgüveni ve gücü ile Belediye Başkanına çok muhtemeldir isteğini -meramını diyeyim- üst perdeden anlatmak istemiştir; yapmak zorundasın babında. Bu durum yine yüksek özgüvene sahip Belediye Başkanını rahatsız etmiştir ve “sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun” demiş midir. Bence demiştir..
Bunun üzerine Muharip Gaziler Derneği Başkanı Günaydın “Ben şuyum, buyum” diye diklenince Başkan da “Kim olursan ol benimle böyle konuşamazsın, haddini bil” durumuna gelinmiştir.
İşte tam da bu noktadan sonra film kopmuş ve tansiyon tavan yapmıştır. Karşılıklı istenmeyen sözler ağızdan çıkmış ileri safhalara varmıştır ama kanaatim o ki: şehitlere ve gazilere küfür edilmemiştir -zaten belediye başkanı da etmediğini söylüyor-.
Bunu neye dayanarak söylüyorum, bizim küfür kültürümüzde ne şehitlere, ne gazilere kötü söz yoktur; hatta bu türden kötü söz kimsenin aklına gelmez. Bu güne kadar duyduğum şehit ve gazilerle ilgili en acayip söz Resneli Niyazi için söylenendir..
Siyaset yapacağım; iç kızışmaya tüy dikeceğim diye bir takım atraksiyonlarla siyaset ürettiğini sananlar aslında zarar görenin toplumsal hassasiyet olduğunu göz ardı ediyor. Bunu bilerek ve isteyerek yapıyor. Siyasal yapı üretkenlikten beslenmek yerine tribünlerden gelecek alkışı arzuladığı için haliyle vurdulu kırdılı söylemler kaçınılmaz oluyor. Siyasetin dozu kaçtıkça gündelik hayatımız karanlığa gömülüyor, yalnızlaşıyoruz..
Biz neyiz ki siyasetçimiz ne olsun diyeceğim de; hadi dedim..
Bu yaşadığımız gelişmeler; yerel bir tartışmanın ötesinde, Türkiye siyasetinin ve toplum psikolojisinin bugün nasıl şekillendiğine dair küçük ama öğretici bir pencere. Gazilerimize, şehit yakınlarımıza duyulan saygı gibi evrensel değerler etrafında tartışmalar yürütülmeli; kişilerin itibarı ise somut bulgular ışığında korunmalıdır..
Bu yazıyı yazdım çünkü şöhret avcıları anlamadan, dinlemeden meselenin üzerinde tepiniyor..
Yorumlar
Kalan Karakter: