Bir zamanlar hepimizin elinde bir “sonra” vardı. Sonra gideriz, sonra söyleriz, sonra yaparız. Ama fark ettik ki o “sonra” hiçbir zaman gelmiyor. Artık “başka zaman yok.” Çünkü zaman, biz beklerken çekip gitti.
Bugün yaşadığımız çağ, bize zamanı yutmayı öğretti. Dakikalar, bildirimlerle, yetişmeyen işlerle, ertelediğimiz sözlerle, “yarın bakarım” cümleleriyle buharlaşıyor. Oysa hiçbirimiz kabul etmek istemiyoruz: Başka bir zaman, başka bir fırsat, başka bir hayat yok. Var olan tek an, şu an.
“Başka zaman yok” cümlesi aslında bir uyarı değil, bir çağrıdır.
Kendine dön çağrısıdır.
Sevdiğini ara, affetmek istiyorsan affet, söylemek istiyorsan söyle çağrısıdır.
Bu şehirde, bu ülkede, bu dünyada yaşarken kaybettiklerimizi geri istemek için bile bekleyecek bir vaktimiz kalmadı.
Birileri hep “daha iyi bir zaman gelecek” diyor. Ekonomi düzelecek, adalet yerini bulacak, insanlar bilinçlenecek… Oysa o beklediğimiz “iyi zaman” kimsenin cebinde değil. Eğer bu düzeni değiştireceksek, şimdi. Eğer bir çocuk gülümsemesini hak ediyorsa, şimdi. Eğer doğa korunacaksa, ormanlar yakılmadan, deniz kirlenmeden, şimdi. Çünkü yarın, hiçbir zaman gelmiyor.
Bir düşün:
Kaz Dağları’nı korumak için kaç “yarın” geçti?
Bir öğrencinin geçim derdine çözüm bulmak için kaç “seçim dönemi” bekledik?
Bir gazeteci özgürce yazabilsin diye kaç “reform” sözü duyduk?
Her defasında sustuk, bekledik, o mucizevi “zamanı” aradık.
Ama o zaman hiçbir zaman olmadı. Çünkü “başka zaman yok.”
Kendimizi avutmayı bırakma zamanı geldi. Artık “bir gün olur” masallarını değil, bugünün gerçekliğini konuşmalıyız. Çünkü erteledikçe, sadece zamanı değil, umudu da kaybediyoruz.
Hayat; seçimlerle, cesaretle ve şimdiyle anlamlı. Eğer bir şeyin değişmesini istiyorsan, klavyene, sesine, kalbine güven. Küçük bir söz, büyük bir başlangıç olabilir.
Bir toplum, “şimdi” diyen insanların omzunda yükselir.
O yüzden belki de bu yazı sadece bir köşe yazısı değil, bir davet olmalı:
Uyan.
Kendine, kentine, ülkenin vicdanına ses ver.
Çünkü başka zaman yok.
Yorumlar
Kalan Karakter: