35 yaşı geride bıraktım.
Bir zamanlar bu yaş bana uzak ve biraz korkutucu görünürdü. Hayatın oturduğu, her şeyin anlam kazandığı bir dönem olarak hayal ederdim. Şimdi, bu eşiği geçtiğimde anlıyorum ki, hayatın sundukları çoğu zaman bizim hayal ettiklerimizden çok farklı. Ama tam da bu farklılıkların içinde, bir kadın olarak kendi yolumu, kendi gerçekliğimi buldum.
Benim hikayem de böyle bir sessizliğin içinde şekillendi.
Yalnızlık.
Yalnızlık, bir zamanlar korkulu bir kelimeydi benim için. Ama sonra fark ettim ki yalnızlık sadece bir durum değil, aynı zamanda bir seçim. İnsanlarla dolu odalarda bile kendimi yalnız hissettiğim zamanlar oldu.
Eskiden korktuğum, sürekli kaçmaya çalıştığım bir kelimeydi. Kalabalıklarla çevrili olduğumda bile bazen ruhumun ne kadar yalnız olduğunu hissettiğim anlar olurdu. Onu düşünmek bile yüreğime bir ürperti salar, akşamları tek başıma geçirilen saatlerin uzadıkça nasıl dayanılmaz hale geleceğini hayal ederdim.
Yaş aldıkça yalnızlıkla barışmayı öğrendim. Onu düşman olarak görmek yerine, bir dost gibi kucakladım. Yalnızlık, benim için bir sınav oldu. Hayatın sessizliğinde yankılanan kendi sesimi daha net duyabildim. Sessizlik, en sert gerçeklerimi yüzüme çarptı, ama bu aynı zamanda beni dönüştürdü.
Çünkü yalnızlık, fiziksel bir ayrılıktan çok, ruhsal bir mesafeymiş.
Aşk.
Bir dönem hayatımın merkezinde olan, her şeyi anlamlı kılacak bir sihir gibi gördüğüm o duygu sanki yanıp sönen bir ışık gibiydi. Aşkı bulmak, ona tutunmak, hatta bazen kaybetmemek için kendimden bile vazgeçtim. Aşk bir kurtuluş gibiydi. Ama zamanla öğrendim ki, aşk bir kurtuluş değil. Bizi tamamlayacak olan şey, başkasında değil, kendi içimizde saklı. Aşksızlık, eskiden bir eksiklik gibi gelirdi. Oysa bugün bunun bir tamamlanma hali olmadığını, insanın kendi ruhunu anlaması için bir fırsat sunduğunu biliyorum.
Kendi değerimi başkalarının bakışlarında ararken, asıl ihtiyacım olanın kendi içimdeki sevgi olduğunu anladım
Ve beklentiler.
Hayatın bana öğrettiği en acımasız derslerden biri bu oldu. Gençken, büyük beklentilerim vardı. Sonsuz mutluluk, unutulmaz aşklar, kusursuz bir kariyer. Ama hayat, bu beklentilerin çoğunu yerine getirmedi. İlk başta bu beni hayal kırıklığına uğrattı, ama zamanla beklentilerimden kurtuldukça daha hafif hissetmeye başladım. Beklentisiz bir hayat, bana özgürlüğü getirdi. Artık her günün bana sunduklarına açık olmayı, kontrol edemediklerimle savaşmak yerine onları kabul etmeyi öğrendim.
Çünkü anladım ki, bir şeyin olması için tüm umudunu bağladığında ve o gerçekleşmediğinde, bu yalnızca hayal kırıklığı getiriyor.
Peki, şu an nerede duruyorum? Kendimle barışık mıyım? İtiraf etmeliyim ki, hala cevaplanmamış sorular var. Ama bugün artık yalnızlığı bir düşman olarak görmüyorum. Aşksızlık, beni tamamlanmamış biri yapmıyor.
Ve beklentiler. Onların olmaması, aslında bana daha özgür bir yaşam sunuyor.
Hayat, eksiklerle dolu bir resim. Ama belki de asıl güzelliği burada. Kusursuzluk peşinde koşmayı bıraktığınızda, hayatın size sunduğu küçük mutlulukları daha net görebiliyorsunuz. Bugün geçmişime dönüp baktığımda, her yara, her kırıklık ve her kayıp için bir teşekkür fısıldıyorum. Çünkü beni ben yapan, tam da bu eksikliklerdi.
Sessiz bir akşam kahvesinin dinginliği, güneşin batışındaki huzur, pencere kenarında oturup hayata karışan kuşların sesi.
Bugün 35 yaşındayım ve evli değilim, çocuk sahibi olmadım, belki de “ideal kadın” tanımına uymuyorum. Ama tüm bunlar, kendimden eksiltmem gereken şeyler değil. Tam aksine, kendimle kurduğum bağın birer parçası.
Tüm bu küçük anlar için kendime teşekkür ediyorum. Her yara, her kırıklık, her kayıp beni bugünkü halime getirdi. Ve belki de bu yolculuğun asıl armağanı, kendimle barışmayı öğrenmek oldu.
Ve elbette, gazeteciliğe başladığım Kalem’de sizinle dertleşebiliyor olmak bana iyi geliyor.
Yorumlar
Kalan Karakter: