İlkokul sıralarında Türkçe dersinde hiç unutmadığım ‘sanat ve zanaat' diye bir okuma parçası vardı. Yazar bu yazısında, at arabasını bin bir nakışla bezeyen ustaya ‘ zanaatçı neden deniyor aslında sanatçı denmeli’ diyerek bilgisinin liyakatinin sınırını aşıp genç dimağları dağladığından bu yana yaklaşık otuz beş yıl geçti. Elbette bu yazımın konusu bu değil. Sanat üretiminin zamanla ilintili ve harcanan ‘emekle’ ölçülen tarafı hakkında bir iki görüş aktarmak isterim. Hatta bazı itiraflarda bile bulunacağım.
‘Bir sanat yapıtı ne kadar uzun sürede yapılırsa o kadar kıymetli olur' gibi yanlış ve naif bir ölçüm biçimi var. Bir keresinde sonradan, öğretim görevlisi olduğunu öğrendiğim bir kişi, resimlerimi izlerken “işte bu çok iyi bir resim, çok uzun zamanda yapmış olmalısın" dediğinde ona; “Efendim resimler değerlerini üretildikleri zamanın çokluğuna göre almazlar” deyince ciddiyetle ve şaşkınlıkla dönüp bana “ peki değerlerini neden alırlarmış" deyince ona kısa da olsa estetik ve sanat tarihi dersi vermem gerekmişti. Beni baştan ‘ukala’ bulmuş olsa da sonradan büründüğü uysallığa ve ettiği iltifatlara bakınca tatmin olduğunu ve bana güvendiğini anlamıştım.
Bazı ‘sipariş' resimleri önceden bitirdiğim halde ne acıdır ki uzun zamanda bitirmişim gibi resmini tamamladığımı kimi müşteriye geç haber veriyorum. Bazıları resmi tamamlarken çok zaman harcadığımı görünce mutlu oluyor. Hem tatmin oluyor hem de verdiği ücrette aklı kalmıyor. Bu küçük ‘sahtekarlığı' onun ölçme mekanizmasına yardımcı olmak için yapıyorum. Zamanla yıpranır mı solar mı, yıllarca dayanır mı gibi her zaman duyduğum sorular, genelde tipik ‘uyanık’ müşteri sorularıdır. Oysa özellikle kalıcılığa karşı, sanatın kapitalizme hizmet etmesine karşı olan sanat üretimleri var. Kişilerin bilmedikleri bir konuya, kendilerince bir değer ölçütü yaratmaya çalıştıklarının elbette farkındayım. Lakin bilmediğimiz, fikir sahibi olmadığımız konularda kendimizce ölçüt uydursak halimiz nice olurdu? Sanatçıların çektikleri acıların yüceltilmesinin, yaptıkları sanat yapıtlarından ziyade çektikleri acıların ve ‘sefil' hayatlarının bilinmesinin nedeninin hep bu değer yaratma kaygısından olduğunu düşünüyorum. Oysa bir sanat eserinin böyle bir şeye ihtiyacı olabilir mi? Artık günümüzde dijital sanat var. Kalıcılığı da kaydedildiği çipin madeni ömrüyle doğru orantılı. Dijital ortamda üretilen sanat ürününün yine dijital parayla satın alındığına tanık oluyoruz. Pişirdiği yemeği koklayan bir adamdan para isteyen esnafın ücretini, paranın sesiyle ödeyen Nasrettin Hoca fıkrası gibi.
Sonunda aslına, doğasına yabancılaşan insan “en iyisi gene mağara duvarı, kağıt, tuvalmiş” deyip başa döner mi? Onu zaman gösterecek. Tabi önce her şeyi talan edip sanattan bahsetmeyi bile lüks ve gereksiz hale getirmezse... Hoşça kalın.
Sanat ve zaman
İlkokul sıralarında Türkçe dersinde hiç unutmadığım ?sanat ve zanaat' diye bir okuma parçası vardı
Yayınlanma :
08.05.2021 10:00
Güncelleme
: 08.05.2021 10:00
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
            
        
                    
                                
                                
                                
                                
                                
Yorumlar
Kalan Karakter: