Balıkçı olsaydım martılarla konuşurdum. Kesin anlardım dillerini. Balığın nerede olduğunu söylerlerdi bana. Çığlıklarından, manevralarından bilirdim denizin ne zaman köpüreceğini.
 Balıkçılara yakın bir yere oturup isteyerek kulak misafiri olduğum zamanlarda deniz maceralarını anlatıyorlar. Şu yaşlı, şapkalı, yağmurluklu malum bilge balıkçı olayını da galiba çözdüm. Bunların piri olan Odiseus, insanlığın doğayla olan mücadelesini anlatmıyor mu? Bu kadim mücadeleyi kendi çapında halen yaşayan balıkçılar da hele yaşlı ve tecrübeli olunca kendilerinde bilgelik hakkı görüyor olmalılar. Doğada her zaman fiziki olarak en zayıflardık. Dolayısıyla hassas, duygusal ve ruhsal varlıklarız. İçlerinde bir ruh bir kalp olduğunu unutanlar hariç. Bu nedenle göğüs kafesimizin altında bir yumruk boğazımızda bir ham ahlat tadı hissedince anlatamadığımız bir şeyler olduğunu ya da hak etmediğimiz, darbeler aldığımızı anlamamız, hatta bilmemiz çok doğal. Martı olsaydım da böyle düşünürdüm. Ben deniz boyunda yazılan kitapları içinde martı, deniz geçmese de anlarım. Anlamasam bile böyle bir yanlış okuma hoşuma gider. Boğazdan gelip geçen gemilerin üstündeki bir yükü  kerteriz alıp geminin boyunu ölçerim bazen. Ne işime mi yarar. Hiç. Uzaktan çizgi roman sayfasına bakar gibi bakmak istemediğimden gerçeği anlamak istediğimdendir belki de. Malum kullandığımız her şey o kadar yabancılaştırıyor ki bizi bazen ayıkladığımız fasulyeleri bile sayıyoruz.  Aritmetik belki bize bir çıpa olur diye. Ne desek de yanlış anlamayıp komplekse girmesinler diye yoran arkadaşları da uzaklaştıralı çok oldu nasılsa.
Sonra atölyeme geldim yazdıklarımı çizeceklerimi rgözden geçirirken bir çocuk geldi. İfadesiz yüzü, hareketsiz bedeni, bunalmışlığı baştan bana kendisine bir imaj çizdiğini düşündürdü. Sen okyanusta bir damla değil de okyanusun kendisisin diyenlerin kurbanı olduğunu düşünüp görmezden geldim.  Senin yüzün neden asık dedim. Aslında sosyal medya mağdurlarına özgü ifadesizlik her zaman fark ettiğim bir şeydi. Canımı sıkanlar oldu dedi. İyi de bana neden aksettiriyorsun ki, buna neden beni maruz bırakıyorsun deyince haklısın dedi. İstediğim kadar izleyebilir miyim resimleri diye sordu. Keyfine bakmasını söyledim. Giderken o kadar güzel ‘selametle abi’ dedi ki her şeye bedeldi. Çok uzun zamandır duymadığım temenniyi on üç yaşında bir çocuktan duyunca mutlu oldum. Asık yüzüne tahammül ettiğime değmişti. Yeni nesilden her gün bir şeyler öğrenmek, onları keşfetmek bana iyi geliyor. Umutlanmak ihtiyacı duyduğumdan olsa gerek. Ezber bozduran, başka gezegendenmiş gibi halleri muhteşem. Şikayetçi olduğumuz yetişkin tavrı görünce çocuklara önce insan olmayı öğretmeli diyorum. Sonra bir bakmışız çok geç olmuş. Hadi. Selametle...
AYNA YAZISI
Balıkçı olsaydım martılarla konuşurdum
Yayınlanma :
10.06.2023 08:00
Güncelleme
: 10.06.2023 08:00
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
            
        
                    
                                
                                
                                
                                
                                
Yorumlar
Kalan Karakter: