Yıl 1974 idi o sırada görev yaptığım Adana’nın 5 Ocak kurtuluş törenlerini izlerken tanıdığım, Kayseri eski Milletvekili Mehmet Özdemir bana yazdığı ‘’Milli Mücadelede Develi’’ isimli kitabını hediye etti. Babası Develi’nin Belediye eski başkanı ve Atatürk’ün silah arkadaşı idi. Kitapta anlatılan konu tamamen, Ermenilerle yapılan mücadele idi.
O sıralarda, 1973 yılının ocak ayında 77 yaşındaki Karekin Mıgırdıç Yanıkyan, Los Angeles şehrinde 2 diplomatımızı öldürerek, başlatılan Asala katliamları gündemde idi. Bu katliamlarda 42’si diplomat 46 kişi öldürülmüştü. Konuya ilgi duydum ve okumaya başladım. Araştırınca karşıma yazılmış binlerce kitap ve belge çıktı.
100 bin sayfaya yakın kitap ve belge okudum ve haber için Ermenistan’ın başkenti Erivan’a çekinerek gittim gazeteci arkadaşlarla. Önceleri Türk olduğumuz anlaşılmasın diye aramızda İngilizce konuşuyorduk. Bir arkadaşın Türkçe konuşması ile etrafımızdakiler, Türk olduğumuzu anladılar. Bize daha sıcak yaklaşarak, birisi ben Maraşlıyım, diğeri Antepliyim diyerek dostça davranırken, içlerinden biri başladı ‘’Düriye’min güğümleri kalaylı’’ türküsünü söylemeye.
Erivan da dostluk gördük, düşmanlığın politikacılar ve fanatikler tarafından körüklendiğine şahit olduk. Bir akşam Erivan da bir gece kulübünde Türkçe konuştuğumuzu duyan fanatik üzerimize bir kadeh şarap serpti.
İstanbul’a taşınınca Moda semti Sokullu Sokak’ta bir daire aldık. Zamanında, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın yazlık köşkü olan yer, torunları tarafından müteahhit’e verilerek apartman yapılmıştı. 5 katlı apartmanın 3 dairesi Ermeni komşularımızdı. Son derece güzel dostluklarımız oldu. Aralarında pek görüşmüyorlardı, hanım onları çaya ve kahveye davet edince daha samimi oldular.
Alt katımızda 90’lı yaşlarda Levont Amca vardı, bana hemşehrim derdi. Hikayesini anlatmıştı. Çanakkale doğumlu idi, çocukluğu burada geçmişti. ‘’Epey kalabalık bir nüfus idik orada, huzur içindeydik. Kaymakam bizi kollardı. Öyle ki kaymakamın adı-Ermeni Kaymakam’a-çıkmıştı. 1915 yılında kargaşa çıkınca, cemaat liderlerini toplayan kaymakam, -ben artık size yardımcı olamayacağım-Gidin buradan-dediğinde, biz de İstanbul’a taşındık.’’
Hagop ile Janin komşuları hiç unutmadık, diyaloğumuz hep sürdü. Geçtiğimiz günlerde Assos’a geçerken bize uğradılar. Onlara Çanakkale’yi gezdirmeye çalıştım. Aynalı Çarşı’dan sonra, yıllarca müze olarak kullanılıp şimdi Mevlevihane olan, Ermeni Kilisesi’ne götürdüm. Binanın üzerindeki yazıları okudular. 1890 yılında yapılan Surp Kevork kilisesi olduğunu bunu bir kopya mimarisinden İstanbul’un Samatya semtinde olduğunu söylediler. Dostları, Herman ve Vartanuş da mutlu oldular.
Bence dünyada 2 çeşit insan var. İyi insanlar ve kötü insanlar. Çevrenizde hep iyiler olması dileğiyle, hoş kalın, hoşça kalın.