Bugün erken kalkıp kahvaltı hazırlıklarına giriştim.
Masa biraz zengin olsa iyi olacaktı. Nevale ile tek tek ilgilindim.
Hatta bir ara kendileriyle muhabbet ederken buldum kendimi..
Sonra da buruk bir gülüş eşliğinde şöyle dedim:
“Bu gün mutsuz olmak için bir nedenim yok..”
O sırada gözüm ekrana ilişti.
Meral hanım altılı masadan ayrılmış.
Hükümet enkazın altında kalmış.
Döviz kurları alıp başını gitmiş.
Dolar çıldırmış. Çok ciddi bir dert.
Şirketler bütçe yapamaz durumda neredeyse.
Kasaplar etli kemik satışına başlamış.
Soğan fiyatları çıldırmış.
Vatandaş tedirgin...
Sıkıldım..
Bilgisayar ekranından yerel gazetelere göz gezdirdim..
Bir ev sahibi, 8 bin lira aylık kira ile kiraci arıyor evine..
Ancak bir şartı var, kiracısı ille de öğrenci olacak ki,
yaz aylarında okullar kapanınca tatilcilere yüksek kira ile kiralayabilsin..
“Sıyırmış bu insanlar..” diye söylenirken buldum kendimi..
Neyse efendim, eninde sonunda düzelir bu işler..
Biz sıkmayalım kendimizi..
Başka da bir şey demeden, ekonominin kitabını yazanlara bir Karadeniz fıkrasını hatırlatalım...
Bizim Temel doktor olmuş ve ertesi gün göreve başlayacağı için çok heyecanlı.
O sırada komşu Ayşe teyze çıkıp Temel'in evine gelir.
“Dursun amcam nasıl” diye sorar Temel.
Kocası ishal olan Ayşe teyze, Temel'den yardım ister.
Doktorluk aleminde bir inanış varmış hikayeye göre. Eğer doktor ilk teşhisi doğru koyarsa, meslek hayatı boyunca işleri yaver gidermiş.
Hazır ilk hasta da ayağına gelmiş ya, pek sevinmektedir doktor.
Reçeteyi yazmak için kalemi eline alır, ancak ilacın adı bir türlü aklına gelmez..
Sonra ulan der gel Dursun amcaya bir kafa hapı yaz.
Adı aklıma gelince değiştiririm ilacı.
Ertesi gün Temel, Ayşe teyzeye Dursun amcanın durumunu sorar.
Ayşe teyze eşinin kahvede olduğunu söyler. Kahveye giden Temel, Dursun amcayı arkadaşlarıyla okey oynarken görür..
Kulağına eğilip nasıl olduğunu sorar..
Dursun amca ağzı kulaklarında keyifle gülümser ve şöyle der Temel’e..
“Uşağum bokun içinde yüzeyirum, ama kafama da takmayrum...”
Bizimkisi o hesap yani..