Buğulu sıcak bir temmuz sabahı. Dün kızdığım şeyler bu gün önemsiz. Her şeyin zamana ihtiyacı var.
  Bir dedeyle torunu oturmuşlar masaya. Dede gelip geçen gemileri seyrediyor. Torunu da durmadan taş atıyor denize. “Yeter artık denizi taşla doldurdun” diyor dedesi. Bazen takılıyor. Kimi zamanda şikayetçi. Söylenip duruyor. Uzaklaşan çocuk “seni duyuyorum” diye dedesine bakmadan cevap veriyor. Tıpkı animasyon çizgi filmlerdeki kahramanların replikleri.  Çocuğun doğaya dokunuşundaki yabancılıktan eline sürekli telefon ya da pet tutuşturulduğunu anlıyorum. Karabataklar şaşkın şaşkın iş makinalarına bakıyorlar. Bir süredir Sarıçay’ın temizliğine başlandı. Yeşil iş makinası devasa kollarıyla simsiyah balçıklar çıkarıp nehir kıyısına koyuyor. Makinayı soluk almadan seyreden adamlar var. Yorumlar yapıyorlar. Kocaman iş makinasının her hareketinden açık hava sinemasında yeşil çam filmi seyredercesine keyif alıyorlar. Çocuk Buz devrindeki Sit’in laflarını söylemeye devam ederken bir taş daha atıyor denize. Açık havada uzaklaşıp giden eflatun tepeler daha da silikleşirken gecen uzunca bir gemiyi yanında oturan bir adama anlatan dede hayreti mimiklerine yüklemiş. Bir anlığına her şey gözüme karikatür gibi görünüyor. Biri hızlıca bir şeyler karalamış da bizi de çiziktirivermiş gibi. Durmadan denize bulduğu tasları atıp durak küçük çocuk ta baş kahraman...

Iskalanan çocukluğum geliyor aklıma. Aslında çok güzel oyunlar oynardım. Hep doğanın kucağındaydım. Tercih değil de zorunluluktan yapılan her şey gibi yorar ve bunaltırdı beni. Bir zamanlar bunaldığım her şeyi şu sıralar özler oldum.  Iskalanan, başkası ne der diye yaşanılan, eğitim adına harcanan çocukluğumu elbette özleyecek değilim. Ama her anını hatırlıyorum. Şimdiki zamanımı daha da değerli yaşamama yarıyor.
 Dede yanındakine anlatıp duruyor. Bizim zamanımızda, biz bunlar gibiyken... diye başlayan cümlelerin sonunu bildiğimden dinlemiyorum.  Yücelttiği şeylerin aslında hayıflandığı şeyler olduğunu hepimiz biliyoruz ne de olsa. Baş ucumdaki iğde ağacının yaprakları arasından sızan güneş masamın üstünde dans etmeye başladı. Bu hafif sızan güneş bile bunaltıyor artık. Masamı değiştiriyorum. Burası daha koyu gölge. Cafer abi içeceğimi daha sipariş etmeden getirdiği müddet buraya gelirim. En iyi seyirlik yerlerden biri. Hem bunaltı ve bulantı buraya gelmiyor.  Poseidon’un  meslektaşlarının biraz abartı biraz efsaneyi andıran hikayelerini dinlemek te çok eğlenceli. Hele bir temizlensin buralar. Suyumuz berraklaşsın, tadına doyum olmaz. Dedeyle torun yavaştan toparlandı. Ben de öyle. Kalkma vakti. Hadi selametle...
REPLİK
Buğulu sıcak bir temmuz sabahı
Yayınlanma :
08.07.2023 09:00
Güncelleme
: 08.07.2023 09:00
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
            
        
                    
                                
                                
                                
                                
                                
Yorumlar
Kalan Karakter: