Çanakkale Boğazı kapanmış. Havalimanı durmuş. Hastane tahliye edilmiş. Üniversite boşaltılmış. Kulağa savaş hali gibi geliyor ama değil. Bu bir yangın. Olağan üstü hal ilan edilse, yeri diyebileceğimiz türden.
Yani yıllardır geleceği bilinen, ama her yıl “bu sene de hazırlıksız yakalandık” dediğimiz o klasik yangınlardan biri(!) Hatta bir çoğu...
Boğaz’dan geçen gemiler durmuş ama birilerinin umurunda mı? Endişe içinde neler olabileceğini beklemek... Daha kötü senaryoları düşünüp vicdan muhasebesi yapmak...
Yok. Çünkü bizde ancak duman burna gelince “Ne oldu ya?” denir.
Kurumadan yaprak düşmez derler ya, burada ormanlar kuruyor ama düşen ne yazık ki sadece yaprak değil, vicdan da.
Şehirde nefes almak zor. Yürüyerek gidilebilecek yerlere gitmek için nefesimizi tutmamız lazım. Nefes alıp vereceğimiz ağaç altı yok, maalesef!
Yangın çıkınca değil, çıkmadan önce önlem almak gerek. Ama önlem dediğimiz şey galiba sadece kamu spotlarında işe yarıyor.
Sahi, kaç tanker var elimizde?
Kaç helikopter, kaç gönüllüye eğitim verilmiş?
Peki ya uçak meselesi?
Hep aynı şey:
Yangın çıktı, ekipler sevk edildi, çok şükür can kaybı yok.
Bir de üzerine “sabotaj olabilir” deyip topu görünmeyene atarız, olur biter.
Sanki her yıl sabotajcı gelip aynı ağacı tutuşturuyor.
En büyük sabotajcı tellere çarpan kuşlar mı acaba?
Oysa o “sabotaj” dediğimiz şey, yıllardır yapılan ihmaller zinciri.
Yanmaya bırakılan çalılıklar, susuzluktan çatlamış ormanlar, önlem alınmayan sıcaklık rekorları, kesilen yollar, yapılmayan altyapılar…
Ve bütün bunları “şansa” bırakmak.
Bu şans değil. Bu bile bile lades.
Şimdi herkes boğazı konuşuyor ama kimse boğazı düğüm düğüm olan köylüyü sormuyor.
Tarla yanmış, ağaç yanmış, ev yanmış…
O kadar alışmışız ki yangına, artık haberi bile kuru veriyoruz.
“Çıktı, büyüdü, kontrol altına alındı.”
Bu kadar.
Ama bir de şu var:
Bayramiç Çatalçam’dan kaçan leylekler ve kaçamayanlar...
O yuvalar ki yıllardır aynı bacaya kurulmuş, o leylekler ki her bahar yolunu bulmuş…
Şimdi dumanı görünce kanat çırpamamışlar.
Biz yangınların alışılmış haline sığınırken,
onlar artık burada yaşanmaz demiş.
Bir leyleğin yuvasını terk ettiği yerde,
biz hala aynı cümleyi mi kuracağız:
“Kontrol altına alındı.”
Belki de kontrol altına almamız gereken tek şey, ihmallerimizdir.
Aynı anda çıkan yangınlara yetişemiyoruz. Sarıcaeli yangınını söndürmeye çalışırken Saçaklı öksüz kalmadı mı?
O yüzden tekrar soruyorum:
Gözlerimiz açık mı gerçekten?
İyi haftalar.
Yorumlar
Kalan Karakter: