Herkesin yakından tanıdığı harika labirent de Dedal tarafından hazırlanmıştır. Dedal mimar ve antik Girit’i bulan kişidir. İsmi kısaca labirentin, karmaşık geçidin eşanlamlısı olarak kullanılır. Grekler’in eski deyimini hatırlanacak olursa Dedal ya da Daktil, başka şekillerde de isimlendirildiği gibi, “yapan”, “parmaklarıyla çalışan” “inşa eden” kişidir. Gerçekte Dedal’in labirentinin ne bir yeraltı evi ne karanlık ne de dolambaçlı olduğu söylenir. Ancak evlerin, sarayın ve bahçelerin büyük bütünlüğü öyle bir şekilde çizilmiştir ki içeriye giren bir kişi dışarıya çıkamaz. Problem labirentin korkunç olmasında değildir, problem çıkışın bulunamamasındadır. Dedal bu labirenti Girit’in Minos kralı için inşa etmiştir, hemen hemen efsanevi olan bu şahsiyetin ismi bu çağın tüm halklarının en eski geleneklerinde geçer. Minos masalsı bir sarayda oturur ve labirent ile ilgili tüm dramların merkezi olmaya giden bir eşi vardır, Pasiphae. Kral olmak için Minos başka güçlü bir Tanrının yardımını ister, suların ve okyanusların Tanrısı, Poseidon. Minos’un tahtının Girit’teki insanlar tarafından güvenceye alınması için, Poseidon bir mucize gerçekleştirir, sularda ve suların köpüklerinde büyü ile birdenbire beyaz bir boğanın belirmesini sağlar ve Poseidon bu krala Girit’in adalarını bahşeder. Bu da Minos’un gerçekten kral olduğunu işaret eder.
Grek mitoloji geleneğinden aktarılana göre bu sefer de Minos’un eşi bu beyaz boğanın aşkından deliye döner. Onun istediği, arzuladığı tek şey odur ama boğaya nasıl yaklaşacağını bilemez ve Dedal’dan, büyük inşaatçıdan, bir lütufta bulunmasını ister. Dedal, boğanın bir eğilim duyması için yeterince güzel ve çekici, dev gibi bronz bir inek yapar. Dedal ineği inşa eder, Pasiphae ineğin içine saklanır, boğa ona doğru yaklaşır ve bir boğa ile kadın arasındaki garip birlikten bir bebek doğar, yarı insan, yarı boğa, Minotaurus. Bu canavar, bu varlık, labirentin merkezinde yaşayacaktır, orası değişecek ve artık sarayın ve bahçelerin birlikteliği olmayacaktır, kasvetli, korkutucu ve acı dolu bir yer olacaktır: Girit kralının sürekli dramının hatırası olacaktır. Başka bir antik gelenekte Girit’in dışında, Pasiphae’nin ve beyaz boğanın dramının daha basit bir açıklaması bulunur.
Eski kolonileşme öncesi Amerika ve Hindistan öykülerinde, insan evriminin imalı olarak anlatıldığı öyküler bulunur, milyonlarca yıl insanlar hayvanlarla karışık olarak yaşamıştır ve doğa yasalarının sapmasından, bozulmasından çok garip melez varlıklar, çeşitli canavarlar doğar. Minotaurus olayında olduğu gibi, onlar sadece kendi kötülüklerini korumakla kalmaz, aynı zamanda hiçbir zaman gerçekleşmemiş olması gereken bir birleşmenin utancını ve insanlığın hafızasından silindikten sonra hiçbir zaman ortaya çıkmaması gereken bir sırrın utancını da saklarlar. Pasiphae ve Boğa’nın birleşmesi, Minotaurus’un doğumu, eski ırkların bazı çeşitlerine ve bunların eski süreçlerine gönderme yapmaktadır ki bir an için verilmiş armağan, böylece insanlığın hafızasının kaybolmasıyla son bulmuştur. Bir başka anlamıyla canavar, Minotaurus, zekâ ve yön olmaksızın, labirentin merkezine hapsolmuş, kefaret kurbanlarını bekleyen kör ve biçimsiz maddeyi simgeler. Aslında, efsane devam eder, şöyle ki; yıllar geçer, labirentinin içinde Minotaurus gerçek bir korku objesine dönüşür. Girit kralı söz konusu olan savaş için Atinalılardan büyük bir savaş vergisi ister. İstenen vergi her dokuz senede bir, yedi bakir erkek ve bakire kızın Minotaurus’a kurban edilmesidir. Kurbanın üçüncü seferde bir kahraman Atinalılara yardım eder, üstün Theseus. Theseus kendi kendine şehrinin üzerinden böyle bir cezayı kaldırmadığı ve Minotaurus’u öldürmediği sürece krallığı üstlenmeyeceğine dair söz verir.