Soğuk kış günlerinin kapıda olduğu bugünlerde tam da battaniyeyi üzerimize atıp keyifle film izleme zamanı. Kış aylarını her ne kadar sevmesem de bu hallerimize fırsat verme halini seviyorum.
Sıcacık evimizde sanki hiç derdimiz ya da işimiz gücümüz yokmuş gibi 2 saatlik zaman dilimini filme kitlemek gibisi yok. Evdeki kadar sinemaya gelen filmleri de takip etmeye çalışıyorum. Müslüm Gürses'in hayatına henüz dokunamadım sözleştiğim arkadaşlarımla (Tuğçe ve Volkan oluyor kendileri) henüz fırsat yaratamadık ama geçtiğimiz hafta vizyona giren Çağan Irmak yapımı "Bizi Hatırla" bende oldukça duygusal bir boşluk yarattı.
Film boyunca ağlamaktan gözlerimin şişti. Filmde kendimden kesitler bulduğum için mi bu kadar etkilendim hala itiraf edemiyorum kendime fakat sorgulamaya başladım hayatımı...
Bizi Hatırla, ihmal ettiği babasının rahatsızlanmasının ardından onunla yeniden bağ kurmaya çalışan bir adamın hikayesini konu ediniyor. Aslında Çağan Irmak diğer filmlerinde de olduğu gibi o duygusal tınıyı sinemalarının bir parçası olarak sürdürmeye devam etmiş bu filminde de "Babam ve Oğlum" filminde olduğu gibi yine bir baba ve oğulun dram dolu hikayesini yansıtmış fakat bu filmde boğaza takılan hıçkırığı haddinden fazla dışarı çıkarttırmış. Filmi birlikte izlediğim arkadaşım ben Müslüm'ün filminde bu kadar ağlamadım dedi. O arkadaşımın da bu filmde kendi hayatından kesitler bulduğu için bu kadar etkilendiğini düşünüyorum.
Filmin konusuna geleyim; Çalışkan bir adam olan Kaan, sahip olduğu başarılı kariyerini kendi dişi ve tırnağıyla gerçekleştirmiş bir adam. Bulunduğu noktaya gelebilmek üniversiteden mezun olduktan yaşadıkları kasabada mesleğini yapamayacağını anlamış, ardından evden çıkmış ve yıllarca tek başına çalışmış ve sonunda istediği mevkiye gelmeyi başarmış biri. Eşi, iki çocuğu ve işiyle kurduğu sakin hayat onun için yeterlidir.
Bu stresli yoğunluk içindeyken, bir sahil kasabasında yaşayan babasını ihmal etmiş durumdadır. Ancak bu durum günün birinde babasının geçirdiği rahatsızlık sonrasında değişir. Yaşanan rahatsızlık oğlunu babası Eşref'in yanına gitmeye zorlar. Ancak buna rağmen yoğun iş temposu buna müsaade etmemektedir. İşten vakit ayıramadığından dolayı babasını İstanbul'a evine getirmeyi tercih eder. Baba eşref ise oğluna ve ailesine yük olmaktan çekinmektedir. Bu yüzden de gittiği gibi evine dönmek ister. Bu alışık olmadıkları durumun içinde nasıl davranacaklarını bilmeyen baba-oğul, birbirlerine ne kadar yabancılaştıklarını fark ederler. Babasıyla tekrar bağ kurmaya çalışırken aynı çatı altında kalmak Kaan için zor kararlar alma gerekliliğini ve sıkı bir vicdan muhasebesi yapmasını beraberinde getiriyor.
Baba ile oğul arasında yarım kalmışlık duygusunun tamamlanmasına dikkat çeken Çağan Irmak, baba ile oğulun arasındaki ilişkiyi çok iyi kurmuş. Kaan şehirde işine gücüne tapan biri ve oradaki ukala tavrına rağmen aynı zamanda babasına sevgi ve saygıda da kusur etmeyen bir kişilik. Filmde Kaan'ın karısının etrafındakilere kötü davranma sebebinin arkasındaki gerçeği çok sonra öğreniyorsunuz ve oradan sonra da çevrenizdekilerin davranış bozukluğu sebeplerini sorgulamaya başlıyorsunuz. Film zıt karakterlerle bizi, eski yeni, doğru yanlış ve iyi kötü kavramlara yöneltiyor.
Filme girmeden önce türünde dram yazdığı için" içimizi karartma şimdi canım o drama sokup da bizi" demişti arkadaşlarımdan bazıları malesef onları filme girmeye ikna edememiştim e günüm de pek iyi gitmiş sayılmazdı haklı olabilirlerdi fakat film ile ilgili güzel bir yorum okumuştum. O yorum benim ısrarla ilgimi çekti ve filme girmemi sağladı. Yorum şöyle diyordu
"Çağan Irmak şehir hayatından uzaklaşmayı iki farklı yerden bakarak sunmaya çalışıyor. Şehirde de yaşamlarımızın arasına bir iki saksı çiçeği, işimizle sevdiklerimiz arasına güzel bir gönül köprüsü çekmemizi ve hayatı o kadar da ciddiye almamızı konu alıyor. Tabi vicdanlarımızı da hep yanımızda taşımamızı..."
Veee filmdeyim.
Nefessiz bir solukta izledim. Salya sümük içerisinde bitirdim.
Ah be Çağan Irmak ne yaptın sen? Şimdi Buyur vicdan muhasebesine, buyur ne için neleri ihmal ettiğimizi düşünmeye. Belki hala geç kalmamışızdır bir şeyleri düzeltmeye. Ne duruyorsun haydi!