Son zamanlarda bir moda yayıldı memlekete:
Her belediye “yeşil belediyecilik” diye diye, toprağa değil tabelaya çiçek ekiyor.
Açılışlarda hep aynı cümle:
“Doğaya saygılı, çevreci ve sürdürülebilir bir proje…”
Ama bir bakıyorsun, doğaya saygılı dedikleri şey
eskiden zeytinlik olan yere yapılan yürüyüş yolu.
Eskiden orası zeytinlikti be kardeşim!
Gölgede serinlik vardı, kuş ötüyordu.
Şimdi granit taşlar döşenmiş, etrafına üç saksı sardunya, adına da “Millet Bahçesi” denmiş.
Doğaya gösterilen tek saygı, isme konulan ‘yeşil’ kelimesi.
Bir başka örnek:
Deniz kenarı düzenlemeleri.
Doğal koylara merdivenler, basamaklar, yaya yolları...
Her biri “erişilebilirlik” bahanesiyle yapılıyor.
Ama erişilen şey artık doğa değil,
betonun ta kendisi.
Sonra ne mi oluyor?
Kıyılar ısınıyor, yosunlar ölüyor, kuşlar uzaklaşıyor.
Ama o sosyal medya videoları var ya...
Drone’la çekilmiş “yeşil” projeler – beton üstüne çekilmiş filtreli yeşillikler...
İşte onlar halkın gözüne sokuluyor.
Bakın biz ne güzel çevreciyiz, diye.
Gerçek çevreciliğin ne olduğunu bilen var mı hala?
Gerçek çevrecilik; bir ağacı yerinden sökmemek,
bir su kaynağını betona boğmamak,
bir derenin yönünü rant uğruna değiştirmemektir.
Ama biz ne yapıyoruz?
Proje süsü verilmiş tahribatlar.
Üzerine de “ekolojik dengeye zarar verilmemiştir” raporu.
Sanki doğa kağıtla kandırılacak.
Çanakkale gibi bir şehirde bile, yeri geldi mi kordonlara, kıyılara beton dökenler, orman yerine seyir terası dikenler oluyor.
Kusura bakmayın ama, gölgelik değil güneşlik yapıyorsanız, çevreci değilsiniz.
Milletin sırtına gölge değil, gövde koyuyorsunuz.
Çocukların koşacağı çimlik yerine, fotoğraf çekilecek alan inşa ediyorsunuz.
Sözde çevreci, özde müteahhit belediyeciliği bu. Sadece merkez ilçe için değil bu bakış, ilçeler, beldeler ve köyler de dahil bu bakışa.
Ne kadar taş, o kadar ihale.
Ne kadar makyaj, o kadar manşet.
Ama doğa bir gün o makyajı siler,
ve gerçek yüzümüzle bırakır bizi.
İyi haftalar.
Yorumlar
Kalan Karakter: