Geyikli’de bu yıl da zeytincilik fuarı kuruldu. Stantlar rengarenkti, konuşmalar iddialıydı, şehrin ve köyün insanı bir araya geldi. Elbette bazı eksikler göze çarptı: üreticinin sesi kürsüde yeterince duyulmadı, kuraklık ve yüksek maliyet gibi hayati sorunlar gündemin kenarında kaldı. Ama yine de fuarın bambaşka bir kıymeti vardı: bizi zeytinin etrafında topladı.
Zeytin bu toprakların kadim ağacı. Kökleri derinlere iner, sabırla yıllar yılı tutunur toprağa. Her mevsim farklı bir ders verir: baharda yeşererek umudu, yaz sıcağında direnci, sonbaharda meyvesiyle bereketi anlatır. Belki de biz insanların en çok ihtiyaç duyduğu şey de bu: sabırla kök salmak, dayanmak ve sonunda meyveye durmak.
Bugün üretici, “mazot pahalı, gübre ateş pahası” diye dertleniyor. Çoğu zaman hesap kitaptan kafasını kaldıramıyor. Ama fuarın kalabalığında, özellikle gençlerin gözlerinde başka bir ışık vardı. Kooperatifleşmeden, yerli tohumun öneminden, ihracat yerine önce kendi soframıza sahip çıkmaktan bahsediyorlardı. İşte asıl umut orada gizliydi.
Ancak bazı konuşmacıların, “İtalya’da da sahte yağ yakalanıyor” gibi yorumları dikkat çekiciydi. Bu tür açıklamalar, sorunun normalleşmesine yol açıyor. Oysa mesele çok ciddi: soframıza gelen ürünün güvenilirliği. “Onlar da yapıyor” yaklaşımı, sahteciliğe alan açar ve dürüst üreticinin emeğini gölgede bırakır. Bizim ölçümüz başkasının hatası değil, kendi doğrularımız olmalı. Denetimleri sıklaştırmak, üreticiyi desteklemek ve tüketici güvenini sağlamak, yapılması gereken esas iş. Tüketici güveni zedeleniyor. İnsanlar, parasını verip aldığı yağın gerçek olup olmadığını sorgulamaya başladığında, sektörün tamamı zarar görüyor.
Bir üreticiye sorsan: “Zeytin ağacını budarken bile umutla kesersin” der. “Çünkü bilirsin ki, dalı kestiğinde yerine daha gür bir sürgün çıkar.” Ne güzel özettir aslında. Bu fuarın eksiklerini de böyle görmek lazım: kesilen bir dal gibi. Bugün köylünün sesi az çıktıysa, yarın daha gür bir sesle yükselebilir. Yeter ki biz birbirimizi duymaya niyet edelim.
Bir dahaki fuarda, kürsüde sadece bürokratların değil, sabahın ayazında zeytin silkeleyen köylünün de söz almasını dilerim. Gençlerin daha çok fikir üretmesini, kadınların emeğinin daha çok görünmesini isterim. Çünkü zeytin dalı sadece barışın değil, aynı zamanda umudun simgesi.
Ve biz, bu topraklarda hala o dala tutunuyoruz. Zeytin ağacıyla birlikte kök salıyoruz. Eğer toprağına, suyuna, insanına sahip çıkarsak; hem soframız, hem geleceğimiz bereketten yana olacak.
İyi haftalar.
Yorumlar
Kalan Karakter: