EHLİLEŞTİRİLMİŞ BİR ANİMUS KADINA NE VERİR?
Eğer kadın eleştirel gözle bakarak animusun sınırlarını anlarsa onu bilgi ve gerçeği keşfetme yönünde harekete geçirebilir. Animusu ile bütünleşen bir kadın eleştiriyi bırakır, manevi derinlik kazanır, cesaret, doğruluk ve girişimci bir ruhla hayatını zenginleştirecek yeni bir yol inşa eder. Yaratıcı cesaretle donanmış bir animus, kadını yaratıcı fikirlere erkeklerden daha açık hale getirir. Kadim zamanlarda bilici denen kimselerin falcıların, kehanette bulunanların sıklıkla kadın olması bununla ilişkilendirilir. Anima ve animus kendisini yaşlı bilge adam ve yaşlı bilge kadın olarak da gösterir.
SAHTE PEYGAMBERLER
Jung’un Kırmızı Kitap'ta anlattığı ve psikoz dönemindeyken karşılaştığı figürlerden ikisi bunlardır. Yaşlı bilge adam arketipi kahraman, doktor ya da kurtarıcı gibi farklı kılıklarla karşımıza çıkar. Bu arketip kişilik açısından ciddi bir tehlikeyi de barındırır. Harekete geçmesiyle insanda kendisinde hastalıkları iyileştirme ya da büyük mucizeler yaratma yeteneğine sahip olduğu algısını uyandırır. Zaman zaman ortaya çıkan sahte peygamberler buna örnek verilebilir. Bu kişiler kendisine taraftarlar toplayıp, insanları etkisi altına alabilirler. Yarı-tanrılığa soyunan bu kimseler eleştirel bir sağduyudan yoksundurlar ve kendilerine atfettikleri gibi bir bilgelikle dolu değildirler. Burada ana görev yarı-tanrısal güçlere sahip olunduğu yanılgısından kurtulmaktır. Bu gizli gücün sesini akılcı bir şekilde sakinlikle dinleyen biri, kendisinin aracılığıyla bu sesin işlendiğini fark ederse tamlaşma, bireyleşme yolunda ilerleyebilir. Aksi durumda bu insan kaybolur.
ŞİŞME
Büyükanne arketipinin kadında ortaya çıkması da benzer etkilere neden olur. Böyle bir kadın sınırsız sevgi, merhamet ve yardım sunar. Etrafındakilerin bir anlamda ‘kendi çocukları’ olduğu duygusuyla hareket eder ve onları kendine bağımlı hale getirebilir. Bu bağımlı kılma hali yıkıcı boyutlara vardığında kontrol edilmeye çalışılan kişilerde içgüdü yitimine neden olur ve onları hapsederek kişiliklerine zarar verir. Yaşlı kadın ve yaşlı adam arketiplerinin etkisinde kalmaya ‘şişme’ denir. Şişme tamamen kolektif bilinçdışının himayesinde olur, tanrısallık da süper-kahramanlık hissi gerçekte hiçbir kişisel özellikle alakalı değildir. Egonun kendini bu sınırsız güç inancından kurtarmasıyla, ‘ki bu büyük bir çaba ister’ kişi kendini bilinç ve bilinçdışı arasında bir yerde dengeye getirebilir. Bu yer ‘öz’dür. Öz bütünlüğün merkezidir. Orada insana dair en iyi özelliklerle birlikte en aşağılık olan taraflar da vardır ancak hepsi bir denge içindedir. Öz, hem bilinci hem de bilinçdışını çevreleyen çemberdir.
İLK GÖRÜŞTE AŞK
Bir arketip her zaman bir çeşit kısaltılmış dramdır. Çok çeşitli yollarla başlar, çok çeşitli komplikasyonlar doğurur ve çok çeşitli şekillerde bir çözüm bulur. Arketip bir zorlamadır, kendi otonomisi vardır ve birden sizi ele geçirir. Sizi hapseder sanki. Mesela ilk görüşte aşk böyle bir olaydır. Karşınızdaki kadını hiç tanımadan onu görür görmez zihninizde bir imge oluşur ve yakalanmış, ele geç miş olursunuz. Belli bir ‘hapis' sürecinden sonra berbat bir hata yaptığınızı fark edebilirsiniz. Seçtiği kadını aslında kendisinin seçmediğini ama ondan bir türlü kurtulamadığı için benden yardım isteyen biri vardı. Kapana kısılmıştı ve bana doktor kurtulmama yardım et diyordu çünkü kendisi yapamıyordu. İşte arketip budur. Her şey anima arketipi yüzünden olmuştur.
Anima ve animusun bizi yönlendiren gizli eğilimlerinin tümüyle farkında olmak zordur. Ancak onları anlamak bize çok şey katar. Kolektif yanı itibariyle bu arketiplerin doğası ile ilgili anlaşılamayan pek çok şey olacaktır. Dinler, simgeler, semboller ve mitoloji bu üzeri örtülmüş eğilimleri anlamada bize çok yardımcı olurlar. Bu sayede kendimizden doğan eğilimlerin daha çok farkında olabilir, ilişkilerimizde kendimizi daha özgür ve mutlu kılabiliriz. Dahası karşımızdakileri de oldukları haliyle görebilir, onlara kendi yansıttığımız figürler olarak bakmayı bir kenara bırakabiliriz. İlişkilerdeki çatışmaların, kalp kırıklıklarının dahası boşanmaların ardında anima-animus fantezilerinin çatışması vardır.
İÇ DENGE
Kişiliğin bu ayrı sistemi kendi içinde bir ödünlemeye sahiptir. Biyolojide bedenin kendi içindeki dengelenmesini ifade eden ‘homeostasi’ (iç denge) denen bir kavram vardır. Bu kavram ödünç alınarak Jung tarafından psikolojiye de uygulanmıştır. Anima ve animus bilinçli akılla bilinçdışı akıl arasındaki arabulucudur. Böylece aşırı uçta yükselen bir şey diğer tarafta dengeye getirilir. Bu olmasaydı bedenen de ruhen de sağlıklı olmamız imkânsız olurdu. Bu kendini düzenleyen harika sistem içinde bir yandan denge sağlamaya çalışan insan bir yandan da büyümeye ve gelişmeye çalışır.
(Bu iki yazıda, Özlem Küskü’nün, Carl Gustav Jung’ın bazı kavramlarını özetleyerek yayıma hazırladığı, ‘dışa bakan rüya görür, içe bakan uyanır’ adlı kitaptan alıntılar yapılmıştır.)