Bu tarihler geldi mi, Çanakkale bir başka olur. Deniz daha bir mavi görünür göze, rüzgarın sertliği biraz yumuşar, kordonda yürüyen insanların sayısı artar. Ellerinde kahveler, kulaklarında müzik, yüzlerinde ise... işte tam burada bir durup bakmak gerekiyor. Çünkü kalabalık artarken, içimizdeki yalnızlık da sanki daha çok belirginleşiyor.
Geçen gün kordonda yürürken, yanımdan geçen üç ayrı grup aynı şeyi söyledi: “Hava çok güzel ama içim bir garip.” Bahar gelmişti ama bahar içimize uğramamış gibiydi. Güneşi görüp dışarı çıkan bedenler, hala kış uykusundan uyanamamış ruhları taşımaya çalışıyordu.
Belki de sadece hava güzel olduğu için dışarıdayız. İçimizde bir neşe olduğu için değil, eve kapanmaya daha fazla tahammül edemediğimiz için. Çünkü ekranı açtığımızda hep aynı şey: Ekonomik zorluklar, geçim derdi, birbiri ardına yıpratan haberler. Her gün biraz daha fazla yoruluyoruz, biraz daha içine kapanıyor insan.
Geçen hafta bir haber düştü gündeme: Emekliler geçinemediği için pazarda tezgah açmaya başlamış. Bir başka gün, bir genç “baba, bana ayakkabı alamadığın için üzülme” notu bırakıp intihar etmiş. Ardından çıkan tartışmalar, sert sözler, sosyal medyada bir anlık öfke, sonra sessizlik. Herkes konuşuyor, kimse duymuyor.
Çanakkale' de deniz durgun, gökyüzü berrak olabilir ama içimiz bulanık. Bahar gelmiş olabilir ama içimiz hala soğuk. Her şey yolundaymış gibi görünse de, bir eksiklik geziniyor sokaklarda -adı konmamış bir yorgunluk belki, belki de bir iç sıkıntısı. Ruhumuzu uyandırmak için güneş yetmez, biraz da samimiyet ve empati gerek.
Hem içimizde hem de dışımızda fırtınalar... Fırtına elbet bir gün dinecek ve birbirimize karşı olan seferlerimiz tekrar başlayacak.
Belki de mesele baharın gelip gelmemesi değil; biz o baharı içimizde taşıyacak gücü çoktan yitirdik.
Ve belki de en sessiz bahar, en çok şey anlatandır.
İyi haftalar.
Yorumlar
Kalan Karakter: