Çanakkale tarih ve kültürle yoğrulmuş bir şehir. Kentimiz, sadece tarihi zaferlerle değil, düşünce dünyasına kazandırdığı önemli isimlerle de anılmayı hakkediyor. Bu yüzden, gelin, konuşmadan önce biraz daha okuyalım. Emin olmadan kesin hükümler vermeyelim. Çünkü bilginin olmadığı yerde fikir değil, sadece gürültü olur. Biraz daha az konuşup daha çok öğrensek fena mı olur?
Çanakkale’ de iş aramak, özellikle gençler ve yeni mezunlar için büyük bir mücadele. İşsizlik oranları, sektörlerdeki daralma, deneyim şartları derken birçok kişi umutsuzluğa kapılıyor. Ancak bu konuda da bilgi sahibi olmadan fikir yürütenlerin sesleri sıkça yükseliyor.
Kimi, “Çalışmak isteyen herkes iş bulur” diyor, kimi ise “Bu şehirde torpilin yoksa asla iş bulamazsın” diye yakınıyor. Peki, gerçekten durum bu kadar basit mi? Şehirde işsizlik oranı nedir? Hangi sektörlerde açık pozisyonlar var? İşverenler gerçekten nitelikli eleman mı arıyor, yoksa düşük maaşla çalıştıracak işçi mi? Bunları araştırmadan yapılan yorumlar, hem iş arayanları yanlış yönlendiriyor hem de ekonomik dengeleri bozuyor.
Örneğin, Çanakkale’ de turizm sektörü yaz aylarında hareketleniyor. Ama birçok kişi “Sezonluk işler geçici, o yüzden başvurmanın anlamı yok” diyerek fırsatları kaçırıyor. Oysa ki sezonluk işlerde çalışıp deneyim kazananlar, bir sonraki yıl daha iyi pozisyonlara yükselebiliyor. Diğer yandan, işverenler de “Gençler çalışmak istemiyor” diye yakınıyor, ama çalışma koşulları ve ücretler konusunda yeterince şeffaf olunuyor mu?
Çiftçilikte iyi kazanç var! Hem de kendi işini kendin yürütüyorsun. Mümkün diyenler bir adım öne çıksın ve bunun nasıl olacağını bana açıklasın.
Açıklama yaparken lütfen büyük çiftliklerle küçük üreticiler arasındaki uçurumuda konuya dahil etsin. Çünkü adaletsizlik algısı da tarımı ayakta tutmaya çalışanları zor durumda bırakıyor. Ama bunları bilmeden yapılan yorumlar, çiftçilerin yaşadığı sıkıntıları da görünmez kılıyor.
Peki ya gençler? Çiftçilik artık sadece tarlada çalışmak demek değil. Modern tarım teknikleri, dijital pazarlama, e-ticaret gibi fırsatlar var. Ama “Gençler çiftçiliği sevmiyor” diyerek onları suçlamak yerine, gerçekten destekleyici adımlar atıyor muyuz? Bilgisizce yapılan yorumlar, gençlerin köylerini terk etmesine neden olurken, Çanakkale’ nin tarımsal geleceği de risk altına giriyor.
Çiftçilik işte, uzaktan bakınca herkesin bildiği, içine girince kimsenin anlamadığı bir mesele!
Zehir mi, çözüm mü?
Çiftçiye sorarsan, “Tarım ilacı olmadan ürün yetişmez” der. Tüketiciye sorarsan, “Bunlar bizi zehirliyor” diye yakarır. Peki, hangisi doğru? Yoksa ikisi de mi yanlış?
Tarım ilaçları, yani pestisitler, mantarları öldürenler, böcekleri püskürtenler, yabancı otları yok edenler diye çeşit çeşit. İyi hoş ama, fazla kullanıldığında tarladan sofraya kadar uzanan bir risk zinciri oluşuyor.
Toprak ve su kirleniyor. Tarım ilacı kullanırken “Azıcık fazla sıkayım, garanti olsun” mantığıyla hareket edilince, o fazla ilaç yağmurla toprağa karışıyor, oradan da yeraltı sularına ulaşıyor. Sonra ne oluyor? Çeşmeden su içiyoruz, ama içtiğimiz suyun içinde ne var, pek bilen yok!
Arılar ölüyor. Evet, bal yapan minik dostlarımız, pestisitlere maruz kaldığında yönlerini bulamıyor, kovanlarına dönemiyor ve ölüyor. Peki, arılar ölünce ne oluyor? Tozlaşma azalıyor, verim düşüyor. Yani uzun vadede çiftçinin kendi eliyle ekinini tehlikeye atması gibi ironik bir durum ortaya çıkıyor.
İnsan sağlığına etkisi büyük. Tarım ilacı kalıntılı meyve-sebze tüketmek, zamanla sinir sistemine zarar verebiliyor, bağışıklık sistemini zayıflatabiliyor. “Ama ben yıkıyorum” diyenler için kötü haber: Bazı pestisitler suyla kolayca çıkmıyor, hatta kabuğun altına bile işleyebiliyor!
Direnç gelişiyor. Tıpkı antibiyotik direnci gibi, zararlılar da zamanla bu ilaçlara bağışıklık kazanıyor. Sonra ne oluyor? Daha fazla ilaç kullanılıyor. Döngü devam ediyor, ama toprak ve doğa her seferinde daha fazla zarar görüyor.
Peki, çözüm ne?
Biyolojik mücadele. Yararlı böcekler, doğal yollarla zararlıları kontrol edebilir. Ama bu yöntemi uygulamak sabır ve bilgi gerektiriyor.
Organik tarım. Herkesin sevdiği, ama fiyatı görünce vazgeçtiği yöntem. Ancak uzun vadede hem sağlığı hem toprağı koruyan en iyi seçeneklerden biri.
Tüketici olarak bilinçli olmak. Sebze-meyveyi iyi yıkamak, mümkünse sirke veya karbonatlı suda bekletmek, güvenilir üreticileri tercih etmek şart.
Sonuç olarak, tarım ilacı “kullan ya da kullanma” gibi siyah-beyaz bir konu değil. Mesele, ölçüyü kaçırmadan, hem verimi koruyup hem doğaya ve insana zarar vermeyen bir dengeyi kurabilmek. Yoksa, kısa vadede verim artsa da, uzun vadede toprağı ve sağlığımızı kaybedebiliriz.
Böylesi bir sonuçla karşılaşmayı hiç birimiz istemeyiz.
İyi haftalar.
Yorumlar
Kalan Karakter: