Çanakkale' nin köylerinde Mayıs başka bir mevsimdir. Ne tam bahar, ne tam yaz... Ama tam da insanların bir araya geldiği, gönlün doyduğu bir vakittir. Hayır mevsimidir. Ve o hayırların baş tacı da pilav değil; tahta kürekle dövülen, sabırla pişen keşkektir.
Çocukken anneannemin köyündeki hayırları dört gözle beklerdim. Kurulan salıncakta sıramı beklerken; harman yerinde koşturur, kazanların başında dönen büyüklerin telaşını anlamadan izlerdim. Ama asıl büyü, sabaha karşı başlardı. Büyük kazanlarda pişen etli buğdayın, tahta tokmakla dövülürken çıkardığı “tak tak” sesi... Sanki geçmişin kalbi atıyordu.
O zamanlar keşkek bana sadece yemekti. Şimdi düşünüyorum da, meğer o keşkeğin içinde ne çok şey varmış: dedemin sabah ezanıyla kalkıp camiye yürüyüşü, anneannemin “şu komşunun tabaklarını unutmayın” diye tembihleyişi, yan yana oturan küslerin, kaşıkla değil ama gözle barışması...
Keşkek, sadece karın doyurmaz. O, köyün ruhunu kaynatır. Büyükler, gençlere “bak bu iş böyle yapılır” der sessizce. Kadınlar, hem soğan doğrar hem de hayat dersi verir birbirine. Gençlerse çoğu zaman anlamasa da bir şeyin parçası olmanın kıymetini seziverir içten içe.
Ama içimde bir tedirginlik de yok değil. Ya bu keşkeği döven son kuşak biz olursak? Ya bir gün o kazanların başı boş kalırsa? Çünkü köy hayırları, yalnızca yemek değil, birlikte yaşama kültürünün bir provasıdır. Paylaşmanın, helalleşmenin, hatırlamanın adıdır.
Keşkeğin tok tadı, bana her zaman şunu hatırlatır: Biz bu toprağın insanlarıyız. Ne yersek yeriz, birlikte yeriz. Ne yaşarsak yaşarız, birlikte taşırız. Keşkek kazanı da tıpkı bu ülke gibi... Tahta kürekle sabırla karıştırmazsan dibi tutar.
Hayır sofraları eksik olmasın. Ne keşkeği ne de hatıraları unutturmasın zaman.
İyi haftalar.
Yorumlar
Kalan Karakter: