Çanakkale yine yandı. Ormanlar, bağlar, tarlalar küle döndü. Ama hasar ağaçlara olanlarla kalmadı, insanlarda maddi manevi yaralandı. Çünkü yangın sadece toprağı değil, ruhlarımızı da yakıyor.
Düşünün: Bir çiftçi yıllardır emek veriyor, sabahın köründe tarlaya çıkıyor, yaz sıcağında alnından ter damlıyor. Bir gecede bütün emeği kül oluyor. Sabah uyandığında tarlaya bakıyor; toprak simsiyah, elinde ekecek tohumu bile yok. “Ben şimdi ne yapacağım?” sorusu beyninde dönüp duruyor. İşte bu sorunun ağırlığını hiçbir devlet açıklaması hafifletemiyor.
Kuraklık da cabası. Toprak su tutmuyor, çatlıyor. Çiftçi sadece ürününü değil, umudunu da kaybediyor. Çocuklarını okutmayı, borcunu ödemeyi, köyünde kalıp yaşamayı sorguluyor. Psikolojik olarak tükenen bir çiftçinin eline para versen de o umudu yerine koyamıyorsun. Çünkü insan, emeğinin karşılığını göremeyince inancını da kaybediyor.
Ama en kötüsü, köylünün kendini yalnız hissetmesi. Yangın söndürülüyor, kameralar gidiyor, yetkililer teşekkür ediyor; sonra köy meydanında sadece köylü kalıyor. İşte o yalnızlık, yangından kalan en ağır enkazdır.
Kentin yetkililerine sormak gerek:
– Çiftçinin sadece ürününü değil, psikolojisini de ayağa kaldıracak bir planınız var mı?
– Tohum desteği kadar, moral desteğini de kim verecek?
– Köylerde üretici kendini sahipsiz hissetmeye devam ederse, bu topraklarda kim kalacak?
Yangın söner, duman dağılır. Ama köylünün içinde kalan yanık kolay kolay geçmez. Eğer gerçekten bu şehri ayağa kaldırmak istiyorsak, toprakla birlikte insanın yüreğini de onarmak zorundayız.
Çünkü unutmayalım: Toprağı yeşerten aslında insandır. İnsan umudunu kaybederse, toprak da susar.
İyi haftalar.
Yorumlar
Kalan Karakter: