Zeytin çağının gelmesiyle birlikte Çanakkale’nin bereketli topraklarında çeşitli zeytin ve zeytinyağı tanıtım etkinlikleri düzenleniyor. Özenle beklenen, yöresel üreticinin gururla sunduğu bir sahne olması, üreticiyi de tüketiciyi de memnun ediyor. Fakat bu yıl ne yazık ki etkinliğin parıltılı sahnesinin gölgesinde “kayrılan şirket” iddiaları ileri sürülüyor — ve bu gölge, zeytinyağının doğallığını karartacak kadar uzun.
“Kayrılan şirket”, festival organizasyonunda avantajlı konumlandırılmış, ihalede ya da tanıtımda özel destek görmüş şirket anlamına geliyor.
İddialara göre: Bazı şirketlere stant ve tanıtım alanları öncelikli tahsis edilmiş.
Festival kataloğunda ve reklamlarda belli markalara daha görünür yerler ayrılmış.
Tadım programlarında “seçkin” kabul edilen şirketlerin ürünleri öne çıkarılmış; diğer küçük üreticiler arka plana itilmiş.
Sponsorluk gücüne göre avantaj sağlanmış, hatta bazı üreticilerin bireysel talepleri geri çevrilirken büyük firmaların talepleri kolaylıkla kabul edilmiş.
Bu iddialar, bu tarz etkinliklerin eşitlikçi ruhuna gölge düşürüyor.
Etkinliğin asıl ruhu, binlerce zeytin ağacının gölgesinde alın teriyle üretilen yağın tadını halkla buluşturmaktır. Ancak: Küçük üreticiler “tanıtım yapamamaktan” şikayetçi.
Bazıları stant ücretlerini karşılayamıyor, kaynakları sınırlı olduğu için reklam, afiş gibi desteklere ulaşamıyorlar.
Küçük üreticiler, seçme tadımlarına dahil edilmeyip fuar ziyaretçisinin önüne “başarılı markaların” ürünleri çıkarılırken, kendi ürünlerinin görünürlüğü az oluyor.
Bu durum yeni kuşak üreticinin motivasyonunu kırıyor: “Niye emek verelim ki, tanıtım hakkı bile büyük firmaya verilmiş” diyorlar.
Festivaller, fuarlar kültürel mirasımızı canlandırma, ekonomiyi destekleme ve küçük üreticiyi görünür kılma misyonuna sahiptir. Bu misyonun suistimal edilmesi kabul edilemez.
Stant kiralama, tanıtım alanı belirleme, tadım listesi oluşturma süreçleri açık olmalı. Hesap sorulabilecek bir protokol olmalı.
Sponsor büyüklüğü ya da şirket sermayesi, erişim kolaylığına dönüşmemeli. Her üretici, eserini anlatma hakkına sahip olmalı.
Bağımsız jüri, üreticilere itiraz hakkı tanımalı; gözlemci kurumlar festival sürecini izlemeli.
Yerelde üretici birlikleri, kooperatifler süreçte etkin rol almalı. Festival, yukarıdan dayatılan bir marka pazarı değil, aşağıdan örgütlenen bir üretim ve tanıtım platformu olmalı.
Bu tarz etkinlikler, marka reklam kampanyası değil; üreticinin sesini, emeğini, kimliğini duyurabildiği bir platformdur.
Kayrılan şirkete eleştiri getirmek laf sokmak değildir: Bu, üreticinin hakkını arama, etkinliğin ruhunu koruma çağrısıdır.
İyi haftalar.
Yorumlar
Kalan Karakter: