Üç at, iki katır, yedi eşek… Bir de on beş günden on beş güne köye uğrayan bu dolmuş. Ayda iki defa şehirden köye gelebilmek aslına bakarsanız biraz da lüks sayılır burada. On beş günden on beş güne şehre gidebilme ihtimali ise tam bir mucize.
Lakin biz mucizelere inanıp, fakat hiç yaşayamayanlarız…
Ben bir kere bindim bu dolmuşa, amcana kız istemeye gideceğiz demişlerdi. Şoförü saymazsak on dört koltuğu olan bu dolmuşa biz yirmi yedi kişi binmeye çalışınca dolmuşçu öfkelenmiş ‘’Vicdanınız kurusun emi!’’ demişti. Biz pek oralı olmadık, gerçi olsak ne fark eder? Babamlar altı kardeş, en küçükleri amcam, bir o bekar. Halalarım, yengelerim, babaannem ve dedemin yer kapma yarışını görseydiniz siz de hayrete düşerdiniz.
Gideceğimiz yere varana kadar dolmuşçunun bizi kız evinin önünde bırakıp, kaçıp gitmesinden endişe duyarak etrafı izledim. Birkaç cılız ışığın öbeklendiği, daha önce ismini hiç duymadığım köylerden geçiyor, yorgun ağaçları izliyor, durmadan akan çeşmeleri bizim köyün çeşmeleriyle kıyaslıyordum.
Yaklaşık iki saatlik yolculuktan sonra dolmuş durdu. Kapı açılır açılmaz nefes almanın nasıl bir şey olduğunu tekrar hatırladım. Geldiğimiz yer, genişçe bir avlu, avlunun içinde büyüklükleri birbirinden farklı dört oda ya da küçük evler bir de hayvanların bağlandığı ahırdan oluşuyordu. Bu avlu bizim köyden biraz küçük desem abartmış olmam.
Bizim kalabalığımızı gören ev sahipleri hayretle birbirlerini süzdüler bir zaman, sanki ayıp olmasın diye bizi kabul etmişler fakat bir an önce de gitmemizi istiyor gibilerdi. Amcam, bakkaldan aldığı bayatlamasına ramak kalan lokumlar ile bir tepsiye annem ve yengelerimin marifetiyle dizilmiş akide şekerlerini masanın üzerine usulca bıraktı. Herkes usulca bir köşeye çekilince dedem havadan sudan birkaç soru sordu, kısa cevaplar aldı.
Bir vakit sessizlik oldu, sonra dedem boğazını temizleyip o meşhur cümleyi, ‘’Allah’ın emri Peygamber’in kavliyle kızınız Fatma’yı oğlumuz Mehmet‘e isteriz,’’ diyerek kurdu. Karşıda oturan ev sahibi olduğunu anladığım adam hiç tereddüt etmeden ‘’Olmaz,’’ dedi ‘’Veremeyiz, ziyaretinizi kabul ettik, ama benim kızlarımdan bir Fatma değil hiç biri zorluk görmemiş iken sizin köyünüzde hayvancılık ile rençperlik ile uğraşamaz. Hem yedi inek ile yedi hane doyamaz,’’ diye bizi kovmaktan beter etti.
Amcama bir baktım ki neredeyse ağlayacak, meğer çok sevmiş. Buralara yatılı amele olarak geldiğinde görüp vurulmuş müstakbel yengeme, babaanneme deyivermiş sonra usulca. Konu dedeme açılmış ama dedem olmaz demiş başka bir şey dememiş. ‘’Ben o kızın babasını tanırım, varlıklı, hali vakti yerinde nereden baksan ağadır. Hiç olacak iş mi?’’ diye bu girişimleri püskürtse de amcam geri adım atmamış. En sonunda pes eden dedem o gün alacağı cevabı çok önceden tahmin ettiğinden sadece ‘’Hayırlısı,’’ diyebildi. Ama amcam pek perişandı…
Biz usulünce kovulmuş bir kafile gibi ayaklanmışken önce camdan gözümün ucuyla bizi getiren dolmuşa baktım, yerindeydi. Dedem parayı peşin vermeyince kaçıp gidememiş. Bir de ev sahibi o adam ile göz göze geldim. Kerim Ağa, ‘’Bir durun,’’ dedi. ‘’Bu iş olur,’’ eliyle beni gösterip ‘’Bu oğlanı bu haneye besleme vereceksiniz,’’… Arı kovanı içindekine benzer uğultu bir anda kesildi. Annem sanki beni birisi çekiştiriyormuş da kurtarmaya çalışmış gibi sarıldı. Odada ki herkesin gözleri üzerimdeydi. Bu memleketlerde başlık parası duyulmuştu, berdel duyulmuştu ama kız verip besleme bir oğlan alınması hiç olacak iş miydi?
Kerim Ağa ‘’Yedi kızım oldu, hepsi birbirinden kıymetli. Bir oğlan nasip olmadı ki Kerim Ağanın işini gücünü bellesin, sizin iş olur ama böyle olur,’’ diye son sözünü söyledi. Dedem bir anneme, bir babama, bir bana bir de amcama baktı. ‘’Kızın sende oğlumuz bizde kalsın Kerim Ağa, besleme verilecek yavru yok bizde,’’ deyip kapıya yöneldi.
Biz dolmuşa binerken dolmuşçu tekrar söylenecek gibi oldu. Dedem ‘’Sesini kes, elimde kalırsın,’’ deyince sustu. Dönene kadar annemin kucağından hiç inmedim, ışığı çok olan köylerden geçerken gözlerimi yumdum, yolun bu tarafında daha çok çeşme vardı, birkaç tane de ağaç gördüm ağaçlar yanlarına doğru eğilmiş sanki boyunlarını bükmüşlerdi. Tıpkı amcam gibi.
Herkese sağlıklı, huzurlu, mutlu haftalar dilerim kıymetli okur,
Kalın sağlıcakla.