‘’Şu sarı duvarı gördün mü yeğenim? Bak işte o duvarı boyayan Kambur Rıza öleli tam 12 sene oldu. Kambur da sadece namı sanma sakın, bizim Rıza öylece kamburdu. Bir boya yapardı ama aklın durur. Kova kendisinden üç metre uzakta, fırçayı dikine batırıp çıkarır, duvara şöyle bir yandan bakar sonra çalar boyayı ki TRT’deki kıvırcık adam boya yapıyor sanırsın. Neyse, Rızadan sonra kimseye boyatmaya gönlüm razı olmadı bu kahveyi, hatırası mı dersin, üşengeçlik mi dersin sen seç birini.
İçeride tas tamam 12 tabure, 3 tane de küçük masa var. Hepsinin dolu olduğunu hiç görmedim. Kalabalığa pek gelemiyorum zaten, bu söylediğimi de ister doğru say ister yalan…
İçeride bir koku olur, aldın mı sen o kokuyu? Ben alamıyorum. Alışınca bir kokuya, bir süre sonra duymazmış insan o kokuyu. Ama senin gibi genç bir oğlan gelmişti, dedi ki buranın çok mistik bir kokusu var, anlayamadım, yani; çay, rutubet, çamaşır suyu kokusu birbirine geçmiş gibi, çok derinlerden de nane kokusu geliyormuş Doğrudur yeğenim, dedim. En son Kambur Rıza badana yapmıştı ne zaman olduğunu sen tahmin et, o zaman çok kireç kokusu duymuştum başka da koku bilmem ben.
Bu çay kazanını İtfaiye Meydanından almıştım. Tüplü ocaklar yeni yeni düşüyordu o zaman, üstünde Dostlar Çay Ocağı yazıyor, bizimle bir ilgisi yok, eski sahibi öyle yazdırmış. Onu beğendim, yazıyı sildirmedim. Hatırası vardır, kim bilir ne umutlarla almışlardır ocağı, dedim. Şimdi siz ister böyle bilin, ister en ucuz ocak oydu ondan aldım diye bilin.
Bardakları her daim böyle özenli dizerim rafa. İnci gibi, ip gibi… Bunları da Rıza ile saman pazarından almıştık. 20 koli bardak, bir merkep ya da beygir arabası tutup, tam hatırlayamadım, buraya taşımıştık. Biliyorum bardaklar yıkanmaktan inceldi ama böyle bardak bir daha denk gelmedi. Hem ince bardak çayı sıcak tutar, buz gibi çayı kime götüreceksin yeğenim, öyle değil mi?
Çay demişken, çayı hep halden alırım. Kendim gider bakarım. Paketli çay almam ben, çuvallara şöyle bir açıp bakarım kurumuş, kıyımı güzel, tozu az olanı seçerim. Yükler sırtıma düşerim yola. Hal dediğin yer Kaleye ne kadar uzak sanki yeğenim hareket olur, hareket…
Televizyona adamlar çıkmış şimdi birde, çay içmenin bilmem kaç altın kuralı… Peh, tuzlayayım da kokmasın o kurallar. Yok demlik bakır olurmuş, suyu yumuşak olurmuş bilmem ne. Yahu adam suyun sertini yumuşağını nasıl ayırt etsin. Bakır demlik nerden bulunur, buldun desen kime kalaylattıracaksın? Bul işte alemiyon bir çaydanlık, Kaynat suyu üstüne kararınca çay, kapağını kapat. Çay dibe doğru çökünce doldur gitsin. Çay bu yahu, abartmamak gerek.
Ha bir de,’’
‘’Tamam Asım Amca, tamam, bu kadar sohbet kafi ben bunları derler, toplar gazeteye yazarım. Olur mu, razı gelir misin?’’ diye sordum.
Asım Amca, ‘’Yaz, yeğenim gönlün nasıl çekiyorsa öyle yaz, ama bir de başına ‘’Çay, Dostlar Çay Ocağında İçilir’’ yaz, olur mu dedi.