Kazdağları’nı savunmak, sadece bir çevre meselesi değil; bu topraklarda yaşayan herkesin geleceğine çökmeye çalışanlara karşı durmaktır.
Ve bu sert savaşın ön cephesinde yıllardır dimdik duran bir kadın var:
SÜHEYLA DOĞAN
Altın madenciliğine karşı yürütülen direnişin sembolü haline gelen çevre aktivisti Süheyla Doğan, Kazdağları’nda sürdürülen doğa katliamına karşı tek bir adım geri atmadan mücadele ediyor.
“Bir avuç şirketin karı için ormanlarımız yok edilemez” diyen Süheyla Doğan, bu duruşuyla yalnızca çevre hareketlerinin değil, onurlu yaşamın da temsilcisi oldu. İnanılmaz, yılmaz bir mücadele içinde ne tehditlere aldırmış ne siyasete.
Gözü kara bir kadın hayatını gelecek nesiller için mücadeleye adamış.
Destansı bir direnişin simgesi, dağların yılmaz savunucusu Süheyla Doğan her zaman ki tavrı ile “bir adım geri gitmek yok” diyerek kararlı duruş sergiliyor.
Doğan, 2019 yılında Alamos Gold’un Kazdağları’nda başlattığı altın madeni faaliyetlerine karşı ilk günden itibaren sahadaydı. Çadırını kurdu, doğa nöbetine katıldı, tehditlere rağmen geri adım atmadı. Onun öncülüğünde başlayan kampanyalar, ülke çapında yankı buldu. Sosyal medya üzerinden milyonlarca kişiye ulaşan bilgilendirme ve direniş çağrılarıyla, kamuoyunun dikkatini bölgeye çekmeyi başardı.
Yerel siyasetçilerin de desteği ile müthiş, destansı bir mücadele sonucu şehrin tek su kaynağı Atikhisar barajı kurtuldu.
Her zaman fitili Süheyla hanım ateşledi.
Süheyla Doğan’ın mücadelesi sadece çevreyle sınırlı değil. Aynı zamanda bölgenin tarihî ve kültürel değerlerinin de korunması için çabalıyor. Kazdağları’nın mitolojik geçmişine sahip çıkan Doğan, doğayla birlikte kültürel mirasın da tehdit altında olduğunu her fırsatta dile getiriyor.
“Biz bu dağları çocuklarımıza orman olarak bırakmak istiyoruz, maden çukuru olarak değil,” diyen Doğan, şirketlerin baskısına, idari engellere ve yargı kararlarının yavaşlığına rağmen mücadelesinden vazgeçmedi.
Çevre yatırımı adı altında yapılan doğa talanına karşı en net cümleleri kuran isimlerden biri olan Doğan, “Çevre dostu madencilik diye bir şey yoktur. Ya doğayı korursun ya da yok edersin,” diyerek şirketlerin PR oyunlarına karşı sert tutumuyla biliniyor.
Neredeyse her yerde oldu. Kimi zaman dağda, kimi zaman mahkemede, kimi zaman meydanlarda, kimi zaman siyasetin içinde. Çoğu zaman da en detay ayrıntıyı ondan öğrendik. Dünya onu tanıyor ve seviyor.
Kadınların doğa savunusundaki rolünü görünür kılan Süheyla Doğan, dağlardaki korumacı tavrını aynı zamanda bir yaşam hakkı ve adalet mücadelesi olarak görüyor. Erkek egemen yapılara, karar mercilerine ve ekonomik çıkarlara karşı kararlı duruşu, birçok genç kadına da ilham oluyor.
Onun mücadelesi, doğayı seven her kadının, her erkeğin ve her gencin yüreğinde yankı buluyor. İyi ki; böyle bir aktivistimiz var. Bizi tetikliyor, madencileri kızdırıyor, siyaseti uyandırıyor; en azından uyanmaları için gürültü yapıyor.
Süheyla Doğan’a göre mücadele henüz bitmiş değil. “Kazdağları özgür kalana kadar buradayım,” diyor. Ne şirket tehditleri, ne dava süreçleri, ne de yılgınlık onun kararlılığını kıramadı. O, bugün Kazdağları’nın vicdanı, sesi ve kalkanı.
Kaz Dağları gerçeği, bu toprakları savunmak için yüksek sesle konuşan, geri adım atmayan, doğaya sahip çıkmanın bedelini ödemeye razı bir kadının öyküsüdür.
Süheyla Doğan’ın mücadelesi, Çanakkale’nin alnında bir onur madalyası gibi parlıyor.
Ona destek olmak, mücadelesini güçlendirmek hepimizin boynunun borcudur. Bu topraklar öyle zor şartlarda kazanıldı ki; tek bir dalının kırılmasına, tek bir fidanın ezilmesine razı gelemeyiz.
Hepimiz Süheyla Doğan’ız.