Alınan önlemlere rağmen, alkol ve madde bağımlılığı, günümüzde insan sağlığını tehdit eden en önemli sorunlardan biri olmaya devam etmektedir. Alkol ve madde kullanımı suça yönelimi ve saldırgan davranışları arttırabilmektedir. Kanunlar karşısında alkol ve madde kullanımı ve bağımlılığının saptanması büyük önem taşımakta olup ülkemizde alkol ve madde bağımlılığında ceza sorumluluğu ve bağımlılık ile ilişkili kısıtlanma durumları yasalarla belirlenmiştir. Bu derlemede, alkol ve madde bağımlılığında ceza sorumluluğu ve ilişkili yasal uygulamalardan bahsedilecektir
SORU 1: Alkol ve maddenin kötüye kullanımı ile suç işlemenin bağlantısı ne şekilde olmaktadır?
Alkol, kişilerin, suça yönelimi ve saldırgan davranışlarını tetikleyebilir. ABD’de, alkol kullanımı ve alkolle ilişkili bozuklukların, cinayetlerin yaklaşık %50’sinden, intiharların ise %25’inden sorumlu olduğu tespit edilmiştir. Çalışmalara bakıldığında, madde kötüye kullanımı veya bağımlılığı teşhisi konulan hastaların %35 ila 60’ı aynı zamanda anti sosyal kişilik bozukluğu teşhisi de almıştır. Bunun doğal sonucu olarak bu kişiler arasında suça yönelme ve yasa dışı davranış sergileme oranları da çok yüksektir.
Saldırı ve öldürmeye yönelik suçlarda %40-60 oranında, tecavüz suçlarında %30-70 oranında, aile içi şiddet suçlarında %40-80 oranında alkol kullanımı olduğu bildirilmiştir. Dünya Sağlık Örgütünün 2002 raporuna göre de alkol küresel olarak cinayet, aile içi şiddet, çocuk istismarı ve cinsel saldırı gibi şiddet içeren suçların oluşmasına yol açan en önemli faktörlerden olmuştur. Alkol tüketimini takiben şiddet gösterme riski 13,2 kat artmaktadır.
SORU 2: Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin cezai sorumluluğu ne olacaktır? Bu husus hangi kanun maddelerinde düzenlenmiştir?
Ceza sorumluluğunun belirlenmesi demek, suç eyleminin dört ana öğesinden biri olan manevi öğenin değerlendirilmesi demektir. 5237 sayılı TCK’nın 57/7. maddesi uyarınca, bu kişilere güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilmektedir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hakim kararıyla serbest bırakılabilir.
Uygulamada bu madde uyarınca, ceza sorumluluğu tam, ancak bağımlılığı olan suçlunun cezaevi koşullarında tedaviye ulaşmasında güçlük ya da gecikme olduğunda ortaya çıkacak sorunları kaldırmak adına, doğrudan yargılama aşamasında bağımlı olduğunu söylediği takdirde tedaviden yararlanabilmesi sağlanmıştır.
TCK’nın 191. maddesinde, bağımlı olma koşulu olmaksızın uyuşturucu ya da uyarıcı madde kullanıcılarına tedavi olma ve ceza görmeme seçeneği sunan bir denetimli serbestlik uygulaması düzenlenmiştir. TCK madde bağımlılığına ilişkin rapor düzenleme koşulu olmaksızın madde kullanıcılarına cezasının iptal olunabileceği bir düzen getirmektedir. Cezanın uygulanmaması için madde kullanma suçu işleyenlerin, gerekiyorsa tedavi olmayı da içeren denetimli serbestlik uygulaması ile en az bir yıl madde kullanmadığını kanıtlaması gerekmektedir. Uzman, kişinin gelişimi ve davranışları hakkında 3’er aylık sürelerle rapor düzenleyerek hakime vermekle de yükümlüdür.
Ayrıca Anayasamızın 58. Maddesinde “Devlet gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır” ifadesi; alkol ve madde kullanımını önlemenin devletin anayasal görevleri arasında önemli yeri olduğunu göstermektedir.
SORU 3: Alkol veya madde bağımlılığının ruhsal hastalık boyutunda olması durumunda cezai sorumluluk ne olacaktır?
Madde veya alkol kullanımı tutkunluk (iptila) yani bağımlılık düzeyindeyse kişinin durumu ruhsal hastalık olarak kabul edilir. İptila derecesinin belirlenmesinde adli psikiyatrik değerlendirmelere sıkça karşılaşmaktayız. Ceza kanunun 34 (1 ve 2) ile 57. maddelerine göre “alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma” durumu iradi olup olmama üzerinden farklılaşan cezaları öngörmekte olup bu noktada adli psikiyatrik açıdan iptila derecesinin tayini gerekli hale gelmektedir.
TCK, alkol veya madde bağımlılığı olan kişilerin cezaevi koşullarında tedaviye ulaşmalarında güçlük ya da gecikme olduğunda ortaya çıkabilecek sakıncaları kaldırmakta, doğrudan yargılama aşamasında alkol ya da madde bağımlısı olduğunu söyleyenlerin tedavisini sağlayan bir düzenleme getirmektedir. Bu maddeler ile TCK 32 (1 ve 2) maddeleri birlikte düşünüldüğünde, alkol veya madde bağımlılığı olanların alkolle ilişkili deliryumlar, alkol ya da maddeye bağlı duygu durum bozuklukları ve psikotik bozukluklar ile iradesi dışında alkol ve madde kullananların ceza ehliyetlerinin kısmen ya da tamamen olmadığı, bunların dışında kalanların ise ceza sorumluluğunun tam olduğu söylenebilir.
Ceza sorumluluğu tam olan bireylerden bağımlılığı olup da alkol kullanımına bağlı ceza sorumluluğunu etkileyecek mahiyette bir psikiyatrik hastalığı bulunmayanlar hakkında ise güvenlik tedbirinin uygulanabilmesi için hakime görevinde yardımcı olmak bakımından bu durumlarını bildirmek yerinde olacaktır.
Av. Ezgi ENGİN