Merhaba Sevgili Okur;
Önümüzdeki haftalarda bildiğiniz üzere öğretmenler günü yaklaşıyor. Veliler arasında bir telaş, bir hazırlık evresi olduğunu biliyorum, duyuyorum. Öğretmenler tarafında tanıdığım, bildiğim öğretmenlerin hediyeleri kabul etmediğine tanık oluyorum. Ama öğrenciler tarafında nasıl duygular yaşanıyor çok da hâkim olmadığımızı düşünüyorum. Bu yüzden öğrencilerle empati kurabilmek adına bu hafta öğretmenler günü hediyelerine yönelik birkaç kelam etmek istedim.
Öğrencileri en iyi anlamanın yolu sanırım kendimizin o zamanki haline bakmakla olabilir. Bu yüzden kendi öğrencilik yıllarımı düşündüğümde öğretmenler günü ile ilgili olan anılarımda çok da mutlu olmadığımı hissettim. “Neden?” diye sorguladığımda; götürdüğüm hediyemi öğretmenimin çokta beğenmediğini, alıp masaya koyarken yüzeysel bir gülücükle beni geçiştirdiğini anımsıyorum. Sonra birde aklıma hediye alamayıp eli boş gelen çocukların ya da annesinin evde yaptığı ev reçelini verdiği için pahalı hediyeler veren çocukların yanında kendini iyi hissetmediğini düşünüyorum. Tüm bu sebeplerle de öğretmenler günü gibi belli bir çerçeveye sokulan günlerin aslında amaca uymadığını belirtmek isterim.
Aslında farkındalık yaratılmak istenen konunun bize emek veren öğretmenlerimizin emeklerini saygıyla karşılamak, sevgimizi bir sözle ya da resimle ifade edebilmek olduğunu düşünüyorum.
Fakat ülkemizde gelinen son noktanın veli gruplarında listeler hazırlanması, paralar toplanması, öğretmene en iyi hediyeyi sunarak çocuklarına karşı daha ilgi alaka alınması şekline geçtiğini görüyoruz. Oysa öğretmenlerin, bir çocuğun gözlerinden aldığı o sevgi ışıltısı, minicik kâğıda yaptığı o resim ya da “seni çok seviyorum” diyerek yazdığı bir kağıt parçası çok çok kıymetli ve motive edici.
Ebeveynler olarak da bu durumu çocuklarımıza bu şekilde vermek, geleceğe yön vermek açısından da en doğru şekli. Bu yazımdan hediyeleşmenin kötü olduğunu söylemeye çalıştığımı düşünmenizi istemem. Bilakis, hediyeleşmek karşı tarafa verilen değerin ve önemi hissettirmenin, onu mutlu etmenin en güzel yollarından birisidir. Yalnızca sunulma şekli önemlidir demek istiyorum. Manevi duygularla o kişiye özgü hazırlanmış el emeği bir resim yeterlidir demek istiyorum.
Bunun maddi olarak bir değeri olamaz ve çocukların bu organizasyonların içine konudan bi haber şekilde katılımının doğru olmadığını söylemek istiyorum. Çünkü inanın birçok çocuk alınan hediyeden habersiz sadece o gün orada sunulan kutuya ya da çiçeğe öylece bakıyor.
“Sadece bir resim yetmez mi?” başlığımız üzerinden düşünmek ve özel günlerin değerinin pahalı ya da büyük hediyeler almaktan çok manevi olarak farkındalığını hissettirmek olduğunu unutmamak dileğiyle.
Bu hafta sizlere Nesin Yayınevinden Alp Gökalp’in yazdığı “Öğretmenimin Gizli Hayatı” kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Sevgilerimle,
Çocuk Kitabı Yazarı Işık SARAÇ