“Ben gizli bir hazine idim, bilinmek ve sevilmek istedim.” Kutsi sözünü Rabbimiz Alemleri yaratmadan, yaratılmış hiçbir şey yokken söylemiş. Söyleyenin olduğu ancak dinleyenin olmadığı bu zaman dilimi içerisinde, Rabbimizin bu kutsi kelamını duyanlar olmuş. İlk duyan da Peygamber Efendimizmiş. Ruhlar aleminde, Kal-u Bela ya da Elest denilen yerde, dert üstü murat üstü bir yaşantımız varmış. Her şey hayal dahi edemeyeceğimiz güzellikte imiş ve yaratılmış tüm ruhlar eşit akıl ile yaratılmış. Kimsenin diğerinden üstünlüğü yokmuş ve bu ruhlar arasından biri çıkıp şöyle düşünmüş: Tüm bu güzellikleri yaratan biri olmalı. Yoksa biz bunları hak edecek bir şey yapmadık, bir çalışmamız olmadı. Bunları bize veren bir yaratan olmalı düşüncesine dalmış ve elestin akıl ötesi güzelliklerine kanmadan “evet, bir yaratan var” demiş. Bu düşüncesini orada bulunan ruhlara aktarmış. Bazıları inanmış, bazıları umursamamış, bazıları ise hiç dinlememiş.
İşte böyle güzel bir dünyadan, elest dünyasından, bizler bu dünyaya gayretimizi ispata, kulluğumuzu ispat etmeye gönderildik sevgili okurlar. O’na ne kadar kul olduğunu, ne kadar insan, ne kadar adam olduğunu hiç düşündün mü? Muhteşem bir hayat sürerken, her türlü eziyetin, zorluğun olduğu bunların yanında elbette güzelliklerin de olduğu bu dünyaya gönderildik ancak burada gayret etmeden hiçbir şey bizlere verilmiyor! Elest vatanı gibi değil burası. Çalışmadan istediklerimize ulaşamıyoruz. Bizlere verilen her güzellik, her lütuf, illa ki bir yerde verdiğimiz gayretin karşılığı. Karşılıksız vermez Allah. Kullarından hiçbir şey olmasa bile sevgisini bekler. Bizim acizliğimizden, O’nun ihtiyaçlı olmasından değil ki! Allah çok kısasçıdır. Kısas yapmayı çok sever! Elbette Allah Vehhab’tır. Karşılıksız verendir ancak karşılık bekleyendir. Bizden ötürü, biz kazanalım, kulluğun hakkını verelim diye bekler O! Şanından, Yüceliğinden bekler!
Gayret ettik de olmadı, istediğimizi vermedi diyenlere, sabırla beklememişsin deriz. Basit düşünmemizi istiyor. O’nun için her şey çok kolay. Rum Suresi, 27. ayette “…O’na çok kolaydır…” buyuruyor. Bize zor geliyor. Bir adım gel bana, karınca adımı gel bana, gel de gör diyor. Bu gelişte şek, şüphe olmasın, yalın gel, sadece gel, ayakkabılarını çıkar da gel, Musa gibi huzuruma gelirken dünya yükünü, aklındakileri bırak da gel, kendin olarak gel buyuruyor. Niyetin böyle olursa ben yardım ederim. Seni bırakmam ki, yardımımı hemen gönderirim diyor. Sen zihnini yorma, benim işlerimi düşünme, olur mu olmaz mı deme. Orası bende, sen sadece kul ol, kulluğunun hakkını verme gayretini kendine ispat et, ben seni takipteyim diyor. Sevgili okurlar, biraz düşünsek Rabbimiz bizlere aslında çok güzel şeyler söylüyor! Kulum gel demesi yetmez mi? Bizleri kendine davet etmesi yetmez mi? Sevdiğinden, sevgisinden, daha çok sevmek istemesinden.. Bizler de sevilmeye layık olan Rabbimizi çok sevelim inşallah!
www.veyselkarane.com