Ekonomi büyüyor, milli gelirimiz yükseliyor. Vatandaş huzur içinde evinin kapısını açıyor. Pazardan ve çarşıdan ihtiyaçlarını almanın verdiği rahatlıkla, gün içinde yaşadığı yorgunluğu unutuyor. Yarın için endişelenmekte neymiş? Yaşadığımız şehrin havasına kapılıp büyülenmeyelim mi şimdi? Memleketin her şehri güzel elbette. Bizlerin yuvası olan Çanakkale' nin yeri ayrı tabi. Bir tarafımız temiz hava deposu bir diğer tarafımız da bakmaya doyamadığımız deniz manzarası.
Oksijen depomuz olan Kazdağları’ nı ne kadar koruyoruz? Ya da bakmaya doyamadığımız sahillerimizi...
Maden sahaları, termik santraller, rüzgar tribünleri, çevreye atılan çöpler ve o çöplerin sebep olacağı yangınlar, sahillerin işletmelere açılması... Daha fazlasını da sayabiliriz. Havamızı, suyumuzu, ormanlarımızı ve toprağımızı talan etmeye devam ediyoruz.
Nüfusun artması, enerji ve gıda krizine yol açabilir. Yaşadığımız kente uyumlu, korumacı ve saygılı davranmamız lazım ki coğrafyamız bize yol göstersin. Doğamıza uygun enerji kaynakları üretebiliriz. Hava, toprak ve su kirliliğini önleyebiliriz. Bu konuda en büyük yardımcımız ormanlarımızı daha çok sevmeli ve korumalıyız. Beton üzerine beton koymamız ekili dikili alanlarımızı daraltıyor. Gıda ve enerji kaynaklarımızın yeterli düzeye gelmesi için açıklanan bir proje var mı?
Avrupa ülkelerinin çalkalandığı çiftçi protestolarının sebebi emeklerinin karşılığını hükümet desteğiyle geri almak istemeleri. Politik adımların atılması kolektif yaşam koşullarının iyileşmesi için çok önem teşkil ediyor.
Politikaların güncellenmesi, bugünün şartlarına göre düzenlenmesi geleceğimiz için belki de tek umudumuz.
Çocuklarımızın eğitim sisteminin meslek edindirme odaklı olması güzel olurdu. Sonuçta iyi ya da kötü meslek yoktur, aç ve tok insan vardır.
Şimdi çanlar kimin için çalıyor?
İyi haftalar.