Pardon, biz kimiz?
Önceden kaç kişiydik? Yarın kaç kişi olacağız?
Hangi rolle "dünya da ben de varım" diyebiliriz?
Aslında bütün hikaye varoluşumuza dayanıyor. Doğduğumuz ev, büyüdüğümüz aile, doyduğumuz çevre...
Yeni düzenlenen doğum ve çocuk yardımı politikası, genç işsizliğin yüksek olduğu, emekli maaşlarının ve asgari ücretin yetersiz kaldığı bir dönemde önceliklerin sanki yanlış belirlendiğini gösteriyor. Doğum yapanlara para teşvikleri vermek yerine mevcut gençlere iş imkanı sağlamak, çocukların ve gençlerin eğitim ve geleceğine yatırım yapmak, sağlıklı besinlere vatandaşın ulaşabilmesi gibi konuların üzerinde durulması daha sürdürülebilir bir yaklaşım şekli olabilir.
Bu zamanda tek kişi çalışarak ev geçindirilmiyor. Normal şartlar zaten çok zor hele ki kiradaysanız, bir de çocuk eklenince gerçekten gider kalemleri çok artıyor. Şartlar böyleyken mesela bana 5000 tl destek verseler ne olur, en fazla gider birkaç paket daha bez alabilirim. Bu durumda ikinci çocuğu yapmayı düşünür müyüm, hayır. Yine halktan ne kadar uzakta olduklarını gösterdikleri bir durum ortaya çıkmış oldu.
Ekonomik ve toplumsal sorunlar çözülmeden, doğurganlığa teşvik etmek uzun vadede topluma fayda sağlayamaz, aksine ekonomik bağımlılığı arttırabilir. Hükümetlerin asıl görevi, var olan nesillerin yaşam standartlarını iyileştirmek ve geleceğe umut aşılamaktır.
Şirketlerden ve patronlardan da "biz bir aileyiz" cümlesini duyarız. İş yerimiz, seçebildiğimiz bir aile olabilir. Çıkar ilişkisini mecburiyetten kurmayız. Tercih ederiz.
Aileniz, siz dünyaya geldiğinizde karşınızdadır. Aile demek seçemediklerimiz demektir. Dolayısıyla, seçe seçe toplanan insanların bir araya gelmesiyle de aile olunmaz. Hatta aile gibi de olunmaz. Olsa olsa ekip olunur, takım olunur. Kaybettiğimiz değerlerimizi yıl ilan edip anıyor gibiyiz...
İyi haftalar.