Bizlere, bu ülkede, öğretilen bir şey vardı. Okulun kapısından girince saygımız sonsuzdu. Müdür, müdür yardımcısı hatta okul memuru bile öğretmendi. Gözden sakınılan çocuklar, eti sizin kemiği bizim diye teslim edildi. Eğitim kurumuna güvenimiz tamdı. Öyle hürmet edilirdi ki "sen bir ana, sen bir baba, her şey oldun artık bana." diye şarkılar söylerdik. "Ahh! Ne günlerdi." demek için yaşım belki gençtir. Polise yapılan saygısızlık devlete yapılmış sayılırdı. Askere yapılan en ufak bir saygısızlık toplumda hoş görülmezdi. Millete yapılmış sayılırdı. Okul sırası sadece sıradan bir çalışma masası değildi. Devletin bize sağladığı imkandı ve çok değerliydi. Masamız, sıramız ve tahtamız, devlet ve millet malıydı. Zarar vermezdi kimse. Yol, kaldırım ve banklarda hepimizin ortak malıydı.
Sonra birileri geldi "biz yaptık" dedi, dedik "siz kimsiniz?" biz biziz dediler. sonradan öğrendik onların kim olduğunu. Biz diyenler, sınav sorusu çalıp öğretmen oldu, polis oldu. Biz dediler, halkın malları şahsi malları olmaya başladı. Biz dediler, fabrikaları sattılar, bizim din kardeşimiz diye doldurdular her metrekareyi. Peki ya vatandaş kimdi? Bu sorunun sorulması bile demokrasi dediğimiz, adil yönetim biçiminde, ötekileştirmelere yol açtı.
Bugün okul müdürünün ölümüne sebep olan beş el ateşi konuşuyoruz. Asıl devlete ve millete edilen beş el ateşi konuşmamız gerekmez mi? Bu geç kalınmış konuşmaları yapmamız lazım ki bir daha böyle acı olaylar gündemimizde olmasın.
Hani muasır medeniyetler seviyesine öğretmenlerimizle ulaşacaktık?
Ülkemizin kamu düzenini bilmeyen, vatandaşlık sistemine, hukuk ve asayişe yabancı, bir yığın insan. Bundan daha büyük beka sorunu var mı?
Mesela, bir karakolda polis öldürebilir misiniz ya da kışlada asker? Yaparsanız terör suçuna girer, değil mi? Peki okulda öğretmen öldürülünce ne suçu oluyor? Çok ciddi ceza alması gerekiyor, bu doğru. Bizler de doğal olarak böyle diyoruz ancak herkes bundan sonra işleyecek adalet tiyatrosunu az buçuk tahmin edebiliyor. Gasp, dayak, kadına ve hayvana şiddet, yaralama, hırsızlık, aklınıza ne gelirse fiilen işlenen hiçbir suçun Türkiye simülasyonunda ciddi bir yaptırımı yok. Ülkemizde her alanda şiddet meşrulaştırılmış durumda "hak etti" denilerek. Maalesef hiçbir yaptırım caydırıcı olmuyor. Adeta kendi kendinize kavga edin çözün, kalanlarla devam ederiz, diyorlar. Suç sayılan davranışların hep cezasını konuşmakta bizleri bir yere getirmiyor. Eğitim ve öğretimle inşa edilebilecek geleceğe ket vurulmasına seyirci kalmak canımızı derinden acıtıyor. Bu suç ve ceza süreçleri artık doğallaştı ve en acısı da buna zorla alıştık, alıştırıldık.
İyi haftalar.