İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirler bizleri. Gerçek ihtiyaçlarımızın ne olduğunu belirleyemediğimiz her an yaşam hanemize bir eksi daha ekleniyor. Hesaplar yapıldığında artımız eksimiz anlamını bulacaktır. Belki bugün zehirin farkına varamıyoruz. Ama yarın zehirin her türlü etkisi yakamıza yapışacak.
Kentleşmenin adı var ya da reklamını yapmaya çalışanı var. Gözle görülür bir sokak düzeni ve temizliği hiç bir zaman olmuyor. Kentimizde de köylerimizde de böyle maalesef. Belediyelere laf söylüyoruz, köyler için kime laf söyleyeceğiz? Çöp kamyonlarının uğramadığı ve kanalizasyon kanallarının olmadığı köylerimiz var. Ormanlarda temiz havasının keyfini yaptığımız köylere çöplerimizi dağıtıp bırakabiliyoruz. Bunu yapabiliyor olmamızın sorumlusunu hangi mercide aramalıyız? Ödenek çıkmasını zorlaştırarak köyleri bazı şirketlerin eline teslim ediyoruz. Bu teslimiyet vatandaşa pahalıya mal oluyor. Yosun kokan sular hastane masraflarını arttırıyor. Sağlıksız gıda tüketimi zehirliyor. Ucuz olan ise toplumu oluşturan insan.
Geçmiş yıllarda aşılamayan toplumsal sorunların etkilerini de bugün açık bir yara olarak görüyoruz. Her birimiz farklı bir iksirin etkisindeyiz. Şan şöhret, zenginlik fakirlik, hoşgörü nefret vb. zıtlıklar... Orta yolcu olmaya çalışmak ise bir çoğumuzu duyarsızlaştırdı. Belki de duyarsız davranmak zorunda kalındı. Yaşadığımız sokaktaki evimizin kapılarını, pencerelerini sıkı sıkı kapattık. Empati duygumuzu yok edip, kültürümüzden uzaklaştık. "Benim sevdiklerime bir şey olmaz." diyebilmek, empatiden yoksunluğumuzun en zehirli durumu.
Peki nasıl, bu kadar bencil olmaya karar verdik? Birilerinin iyiliği için ortam oluşturmak ne zaman enayilik olarak algılanmaya başladı?
Bence 80 li yılların sonuçlarını yaşıyoruz. Çünkü çoğu insan o dönemin yarattığı korku ortamının etkisiyle büyütüldü. Kültürün piyasa ekonomisine tabi olması ile yaşanan kültürel değişim küresel dünyaya eklenme çabasını yarattı. Bu sosyal değişim, ülke içindeki yerel yönetimin geri dönüşünü ve yükselişini aynı anda içerdiği bir dönem olmuş. Sonucunda ise korku ile işlenen, büyütülen vatandaşlar olduk. Hayatta kalmak için yaşam hakkımızı savunamaz hale geldik. Böyle geldik gelmesine de, artık böyle gitmesek mi?
İyi haftalar.