Kendiliğinden, çalar saatin çalmadan erken uyandığın bir günün tatil günün olduğunu fark ettiğin anda ki gelen mutluluğu kim sevmez...
Hafta içinde parça pinçik geçirdiğin vakitlerin telafisi için mükemmel bir gündür, pazar günü. Tabi bir de hava güzelse değmeyin keyfimize. Bazılarımız için evde temizlik günüdür. Ev işlerini bitirip üzerine içilen kahve de ödülümüzdür. Evde tembellik yapmayı da tercih edebiliriz. Uzun uzun kahvaltı edip, çay ve kahve molaları verebiliriz. Birikmiş dizilerimizi seyrederken abur cubur kaçamakları yapabiliriz. Kimimiz de maaile toplanıp piknik yapmak ister. Orman havasının ferahlığı ile ciğerlerimizi doldurup kuş seslerini belleğimize kaydederiz. Doğa ile iç içe geçirilmiş, terapi gibi bir zaman...
Dolu dolu geçirdiğimiz o pazar gününün kapanışı her zaman tatlı bir yorgunlukla nokta buluyor. Peki, doğanın temiz havasını soluduktan sonra neden çöplerimizi arkamızda bırakıyoruz? Biz o çöpleri bırakınca onlar yok olmuyor. Hatta bazı çöpler keyif aldığımız o ortamın yapısını kalıcı olarak bozabiliyor. Kendi elimizle sevdiğimiz bir şeyi yok etmiş oluyoruz. Bu durumda geleceğe de nefes alacak alan bırakmamış oluyoruz.
Deniz kıyıları ve sokaklarımız için de önemli arkada çöp bırakmamak. Evimizde yerlere çöp atıyor muyuz? Hayır atmıyoruz.
Temiz olan yeri temiz, kirli olan yeri de kirli bırakma refleksi, ister istemez oluşuyor. Bir kişinin bir yere çöp bırakması o yerin çöp atılacak bir yer olduğu algısı yaratıyor. Temiz olan sokakta yürürken o sokakta yere bir şey atmamamız fikri otomatik olarak zihnimizde yer alıyor. Sürü psikolojisi de böyle bir şey sanırım.
Çöpleri ayrıştırmayı alışkanlık haline getirmemiz zaman alacak bir süreç olacak bizler için.
İyi haftalar.