Çevresel koşullarımızın iyileşmesi, güvenliğimiz, sağlığımız, eğitimimiz vb. gibi şeyler gündemimizde yeteri kadar yer bulmuyor. Üstüne üstlük bunların bizler için tehlike arz ettiğini de kabullenemiyoruz. Toplumsal hafızamız her şeyi deposuna gönderiyor yine de bizler yaşananları çabucak unutuyoruz. Reset tuşumuz hep açık. Oysaki küçüklüğümüzden beri bize geçmişten ders alınarak geleceği planlamamız gerektiği söylenmiştir. Ülkemizin geçmiş siyasi yönetim politikalarının sonuçlarının zararını artık hepimiz hissediyoruz.
Bayramiç ve civarı organik tarıma uygunluğu açısından hele ki yeryüzünün geleceğini düşününce altından daha kıymetli bir bölge. Bakırla ölçülemeyecek bir değer. Bu katliamın kararını verenler bunu bilmeyecek kadar cahil değiller. Amaç nedir? Ülkeyi yaşanmaz hale getirmek mi?
Kötülüklerini engelleyecek tüm mekanizmaları etkisiz hale getirip, hazinemizi kendi parası gibi, topraklarımızı kendi tapulu malları gibi rahatça kullanabilsin, sömürebilsinler! Kendi icazet verdikleri başkanları görevden alabiliyor ve bir çok noktada milli iradeye darbe yapılabiliyor. Bu orman kesimleri yangın şeridi oluşturmak için olabilir. Ama şerit açıyor gibi yapıp tepki ölçüp sonra genişletebilirler. Ne kadar güvene bilirsiniz? Bence yöre halkı gayet memnun gibi olabilir. Genelde onlar işçi oluyor, güvenlik oluyor, aşçı oluyor ya da kesim işinde çalışıyor.
İşlerin böyle yürüdüğünü biliyoruz. Peki neden sessiz kalıyoruz?
Çiftçilikle geçim sağlamak bugünün şartlarında imkansız hale geldi. Uygulanan politikalar küçük çiftçiyi sürekli borçlu çıkarıyor. Diyelim on dönüm bir zeytinliğiniz var, bakımını başkasına yaptırıyorsunuz, gübresini satın alıyorsunuz ve daha bir çok teferruatını cebinizden harcıyorsunuz. Hasat zamanı kendinizin gücü yetecek gibi değilse işçi tutmak zorundasınız. İşçinin keyfi olursa gelir çalışır. Üstüne size paket olarak bir bütçe çıkartır. Peki çiftçiye kazanç olarak kalan ne olacak?
Emin olun ki bu yöntem çiftçinin tercihi değil! Önce çiftçinin büyük aile olarak çalışma sistemi bozuldu. Gençler, köylerden uzaklaştırıldı. Çileğin ağaçta mı, yerde mi yetiştirildiğini ayırt edemeyecek nesiller oluşturuldu. Kendi tarlasının gübresini temin edemeyecek bir çarkın içine sıkıştı, kaldı sistem. Üretmeyelim, ihraç hiç yapmayalım. Kendi sınırlarımız içinde de kendi kendimize yetemeyelim. Bu mu gerçekten hayalini kurduğumuz sosyal hayat?
İyi haftalar.