İlk gençliğimde her şeyi bir oyunmuş gibi algılardım. Bir gün her şey bitecek ve tıpkı doğum günü partisiymiş gibi insanlar toplanacaktı etrafıma. Hangi durumlarda neler yaptığım, nasıl davrandığım konuşulacaktı sanki. Bir gün bunu bir arkadaşıma bile anlatmıştım. O da bana ne kadar bencil olduğumu, her şeyin benim için kurgulanmış olamayacağını söylemişti. İstersen sen de öyle düşünebilirsin.Üstelik bu kez baş rol senin olur demiştim ben de ona. Sonra yıllar geçti. Jim Carey'nin baş rolünü oynadığı Truman show diye bir film seyrettim. Benim yıllar önce hissettiğimin filmi yapılmıştı. Önce, birileri daha, aynı şeyi düşünmüş diye sevindim. Sonra keşke dedim senaryosunu yazsaymışım. Düşümdüm deyip hayıflanmak yerine harekete geçmenin en önemli şey olduğunu anlayacaktım sonradan. Bodriard’ ın simülasyon teorisini öğrenince bunu sadece hissedenler değil felsefi kuram haline getirenlerin bile olduğunu gördüm. Her neyse asıl anlatmak istediğim bu değil. Geçenlerde bir yerlerde seyrettim. Kendilerine galektik bilmem bir şeyler diyen birileri var. Ve bunlar yaşayan insanların dörtte üçünün ruhsuz robotlar olduğuna , geri kalanların insan olduğuna inanıyorlar. Robot olanlar, ruhu olanların hangi durumda nasıl davranacaklarına ortam sağlayan varlıklarmış. Bilimsel dayanağı olmayan safsata veya spiritüel durumlara inanmayı tercih etmem. Gerçekten buna inanmak bir yana. Ama son zamanlarda insani değerlerini kaybetmiş kişilere fazlaca rastlıyoruz. Sevgi, dostluk, samimiyet görünce şaşırıyorlar. Hatta bunu istismar etmenin yollarını aradıklarına şahit oluyoruz. Her şeye parasal karşılığı ile değer yakıştırılıyor. Paranın bir araç olduğu unutulmuş.
Moda yapılan, belli kombin kıyafetleri giyip aynı yerlerde oturup aynı özenti şeyleri içen, sporu imaj için yapan bedenlerini şişirmiş kendinden başka her şeyi arsızca deneyimlemeyi amaçlayan ruhsuz robotlar... aralarında yaşamak zor da olsa ruhu olanlara kendilerini tanıma fırsatı veriyor olabilirler. Hem bazı şeyler daha da değerli hale geliyor sanki. Ne dersiniz...