Sonra, karşı arsadaki akasya ağacından bir kumru, düşer gibi, yere kondu. Bu sıralar her yerde kumru var. Kedi mamaları en çok onlara yaradı. Sırtları güvezlenmiş mamalardan olma yabanıl kumrular... bir de sabah erkenden komşu fırında askıda ekmek vardı. Hem sevindim hem de yüksündüm. Neden mi yüksündüm? Bu, ‘askı da ekmek’ olayı pandemi deki muhtaç zamanlardaki bir şeydi. Halen mi öyleyiz? Geçenlerde bir amca, kavga eder gibi yakındı olanlardan. “Sıtmaya dedi, razı ettiler bizi öncesinde ölümü göstererek”. Hayat, neşe, yaşam kıvılcımları bulmam şattı. Başka türlü nasıl yaşanılır ki? Bir parça deniz görmeliyim. İçinde kimlerim olduğu belli olmayan gemiler de geçmeli üzerinden. Bir kaç martı her zaman bulunur. Genizlerine bir şeyler sıkışmış gibi çığlıklar atan martılar... Yüzüme bakmadan fiyat söyleyen samimiyetsiz kordon balıkçısından çipura aldım. Yanında verdiği bir kaç istavritin de parasını istedi. Hediye ettiğini anlamamış gibi yaptım Utanır da yüzüme bakar diye. Bakmadı. Sanırım bundan sonra ölü balık alacağım. Oysa istavritlerin öle bileceğine hiç inanmaz bazıları. Gözleri öylece bakar istavritlerin “bıraksan ömür boyu bakarlar da... gözlerin gibisin, bu yüzden olacak, inanamadım bir balığın ölebileceğine”. Edip Cansever’e saygılarımla.
İncir mevsimi geldi. İncir ağaçlarının kesif kokusu öylesine bunaltırdı ki çocukken beni, bu sebepten, çok incir yedim sanırdım. Ağustosun on beşi incirlerin olma tarihiydi çocukluğumda. Şimdilerde her şey bir birine karıştı. Bunu annem de bilir. Çok söyledim di çünkü. Bu ara da her erkek çocuk yemek yapmalı mutfakta. Annemin saatlerce mutfakta anlamsız sesler çıkarmasının sebebini mutfakta yemek yaparak geçirdiğim zamanlarda anladım çünkü. Kocaman bir özlemle beklerdim incirlerin olgunlaşma tarihini. İncirlere ya da meyvelere düşkünlüğümden değil. Tanıdık bir meyvenin bizim arka bahçede, tutarlı bir istikrarla her sene olgunlaşmaya vefalı oluşundan.
Sardalyeler olgunlaştı tıpkı incirler gibi. Her sene bu tarihte bıkıp usanmadan doldururlar boğazı, Saroz körfezini... Bir zamanlar karşıda sardalye şenliği düzenlenirdi. Gene oluyor mu bilmem. Eğer olmuyorsa yapmanın tam zamanı. İnsanların gıdaya erişimi bu kadar dara düşmüşken. Bence daha da makbule geçer. Herkese ekmek arası balık dağıtılırdı. Aşure ya da pilav dağıtılır gibi uzun kuyruklar olurdu. Göçe hazırlanan balıklar yağlanır. Mangalı söndürür yağları. Yöremize özgü asma yaprağında da olur. Harlı ateşte yapraksız da... Ne yapacağımı buldum bu hafta sonu. Büyükler toplu yemek yemeyi, bahaneyle de bizleri görmeyi severler. Biz de onları.. En iyisi iki kilo sardalye alıp köye onların yanına gitmek. Şahane bir piknik olacak. Darısı başınıza...