Her örgütlenme bir ihtiyaçtan kaynaklandığı gibi aynı zamanda da bir iradenin eseri ve ürünüdür. Yaşadıklarımızın bir kader veya alınyazısı mı yoksa kendi tercihlerimizin sonucu mu olduğu sorunu aynı zamanda binlerce yıldır felsefenin de ana konularından biridir. Kaderci anlayışa göre her şey zaten önceden belirlendiği için iradenin ve iradi müdahalenin yaşamımızda fazla bir rolü olamaz ancak meseleye birazcık akıl ve bilim penceresinden bakan biri için durum tam tersidir. Yani yaşadıklarımız, tercihlerimizin sonucudur. Öyle ise insan kendi kaderini kendisi yazar!
Çoğu kez, kalıplar ve ezberlerimizle düşünüp konuşuruz. Mesela; şiddeti çoğu kez hayvani bir dürtü olarak tanımlarız. Oysaki hiçbir hayvan, kendi cinsine karşı insanlar kadar saldırgan ve kıyıcı olmamıştır. Diğer cinslere karşı saldırganlığı ve avlanması ise sadece karnını doyurmak içindir. Peki insan böyle midir? Aylardır Filistin’e bomba yağdıran İsrail’in katlettiği 30.000 masum insan hangi ihtiyacın sonucudur? Benzer bir durum, Ukrayna-Rusya Savaşı için de geçerli. Ayrıca hemen yanı başımızdaki Suriye, Irak, Yemen, Libya’daki çatışmalı ortamı da unutmamalıyız. Son zamanlarda sık sık düşünüyorum da yoldan çıkana “Hayvanlaşma” demek yerine acaba “Birazcık Hayvanlaş” mı desek?
İnsanların doğal yaşamında ilkel anlamda da olsa eşitlik ve özgürlük hakimken ve kadının rolü toplumsal yaşamda belirleyici faktörken, tarihsel süreç içinde sınıfların doğuşu ve köleci toplum ile egemenler, birçok insanı köleleştirerek nesneleştirdi. Efendiler, köleleştirip nesneleştirdikleri bu insanların emeği ve kanıyla piramitler, tapınaklar ve saraylar inşa ettiler. Köle ifadesizleştirilmiş nesneydi. Bu sürecin diğer kaybedeni ise kadın olmuştur. Birçok Mısır, Sümer ve Hint anıt mezarlarında, ölen kral ile birlikte emrindeki yüzlerce kölenin de canlı canlı gömüldüğüne dair somut kanıtlar var. İşin kötüsü ise bu durumu kölelerin de kabullenmiş olması ve bu duruma isyan etmemesidir.
Binlerce yıldır ruhumuza ve bilincimize zerk edilen itaat etme ve boyun eğme kültürü, iliklerimize ve hücrelerimize işlemiş durumda. Bizleri iradesizleştiren bu toksinlerden arınmamız hiç de kolay olmuyor ve muhtemelen kuşaklar boyu sürecek bir mücadeleye ihtiyaç var.
Günümüzdeki kapitalist hegemonya, Sümerlerden beri süregelen iradesizleştirme faaliyetini çok modern yöntem ve araçlarla adeta ince bir işçilikle ve maskeleyerek sürdürüyor. Bu örgütlü çabayı ancak alternatif bir örgütlenme oluşturarak durdurabilir ve geriletebiliriz. Kapitalist hegemonyaya karşı alternatif bir demokratik toplumsal yaşamı kurmayı düşünüp uygulamaya koyanlar, kapitalist sistemin araç, yöntem ve argümanlarını kullanarak başarıya ulaşamazlar. Reel sosyalizmin küresel bazda çöküşünün temelinde yatan şey, bu hususun iyi anlaşılamayışıdır. Öyleyse alternatif yaratma peşinde olanların, alternatif örgütlenme yöntemleri, mücadele anlayışı ve çalışma tarzı geliştirmek zorundadırlar.
Günümüzde küresel bazda hegemonik güç olan Kapitalist sistemin yönetsel yöntemi olan temsili demokrasiye karşı Doğrudan Demokrasi, hiyerarşik örgütlenmeye karşı yatay Örgütlenme ve ona en uygun form olan Meclis Örgütlenmesi, sınıflandırmaya ve ötekileştirmeye karşı sınıfsızlandırma ve birleştirme, ezme ve sömürüye karşı dostluk ve dayanışma…
Emekli Meclisleri Sendikası’nın kendi alanı ve kulvarında geliştirdiği model, tüm toplumsal kesimler için kayda değer bir rol model olma potansiyeli taşımaktadır. Bu yeni modelde iradenin diyalektik etkisinin belirleyici olacağı kanaatindeyiz. Hiç şüphe yok sürecin sonunda insanlık kazanacak!
Kaleminize kuvvet yüreğinize sağlık hocam. Çok etkileyici belirlemelerle birlikte, özellikle " biraz hayvanlaşalım " önermeniz bozulan ahlaki değerlere dönük geçerli Çok özel bir slogan olabilir. Saygılar
Yaşasın Meclislerin Örgütlü Mücadelesi. Kalemine sağlık....