Bu hafta Emekli Meclisleri Sendikası’ aktivistlerinden Ali Ersin Gür’ün bir yazısını paylaşıyorum. Kendilerine teşekkür ediyorum.
Yaşam denilen şey henüz yazımı tamamlanmamış bir kitaba benzer. Her gün yeni cümleler, paragraflar ve hatta bazen sayfalar eklenir. Bu tespit elbette ki geleceğe dair umudu olanlar ve umutlarının peşinden koşanlar için geçerlidir. Miadını doldurmuş ve köşesine çekilip ölümü bekleyenlerin yaşamı ise kütüphane raflarında unutulmuş tozlu bir kitaba benzer. Öyle ise yaşımız ne olursa olsun, yaşama dair umut ve beklentilerimizin sönümlenmesine asla izin vermemeli ve hatta her geçen gün onları daha canlı daha diri tutarak büyütmenin yollarını bulmalıyız.
Bugünlerde sayıları birkaç yüzü bulan bir emekli kitlesi, sendikalaşmak için harıl harıl hummalı bir çalışmanın içindeler. 1 Aralıkta Ülkenin dört bir yanından gelecek olan bu “öncü karıncalar” Ankara’da Kurucular Konferansını gerçekleştirip aynı gün Emekli Meclisleri Sendikası’nın kuruluş bildirisini valiliğe sunacaklar. Belli ki 19 ay önce Ülkenin değişik yerlerinde yakılan minik “çoban ateşleri” işe yaramış ve şimdi hepimizi ısıtacak bir ateşe dönüşmeye hazırlanıyor.
En genci 55-60 yaşlarında olan bu “bastonlu idealistler” bulundukları mahalle, köy, belde, ilçe ve ilde “Emekli Meclislerini” oluşturup, tamamen yepyeni bir örgütlenme modeli ve yeni bir örgütlenme kültürü geliştiriyorlar. Onlar, İlk günden beri eski klasik dikey, hiyerarşik ve bürokratik örgütlenmeyi reddederek yerine Doğrudan Demokrasi, doğrudan demokratik katılım ve “meclis örgütlenmesini” savunarak sendikal alanda tamamen yeni bir örgütlenme modelini savunup uyguluyorlar. Hareketin bir lideri yok çünkü hareketin tüm aktivistlari, hareketin liderleridir. Bugüne kadar Emekliler Türkiye Meclisi ismiyle faaliyet yürüten hareket, 1 Aralıktan itibaren Emekli Meclisleri Sendikası adıyla varlığını ve tüzel kişiliğini sürdürecektir. Delege sistemini reddeden hareket, genel kurulunu tüm üyelerin doğrudan katılımı ile gerçekleştirecek.
Emekli Meclisleri Sendikası’na göre; “Hak Yasadan Önce Gelir” Ekonomik olarak güçlü olan işverene sendika kurma hakkı veren bir sistemde açlık sınırının bile çok altında bir maaşla yaşam mücadelesi veren emeklilere sendika hakkı tanımayan bir sistemin adil olmadığını ve bunun değişmesi gerektiğini savunuyor ve bu uğurda mütevazi de olsa bir çabanın içindeler. Bir an önce Emekli Meclisleri Sendikasını kurup; emeklilerin ekonomik, demokratik, sosyal, kültürel ve yaşamsal haklarını koruyup kollamak ve gasp edilen tüm haklarını geri almayı hedefliyorlar. Hareketin/Sendikanın hedeflerinden biri de iktidar blokunun hukuka aykırı olarak emeklilerin sendikalaşması önüne koyduğu bariyerleri aşıp hukuksal statü kazanmaktır. Bunun için de fiili ve meşru sendikacılığı savunuyorlar.
Sendikanın karar organı Emekli Meclisleridir. Apartman, site, sokak, mahalle, köy, belde, ilçe ve illerde yerel meclisler, ülke genelinde ise tüm sendika üyelerinin doğal üyesi olduğu Emekliler Türkiye Meclisi yetkili karar organıdır. Sendika ülke genelinde örgütlenmesini tamamladığında, sendika genel merkezi onbinlerce kişiden oluşacaktır. Yürütmeler, Koordinasyon ve Sekretarya ise karar organı olmayıp; meclisin aldığı kararın yaşama geçirilmesini organize eden icra organlarıdır.
Son Kasım ayı içinde Emekliler Türkiye Meclisi (ETM)/ Emekli Meclisleri Sendikası’nın sırasıyla Diyarbakır, Ankara ve Antalya “meclis toplantılarına” katıldım. (Daha önce Çanakkale, Eceabat, Altınoluk, Küçükkuyu, İzmir, Yenimahalle ve Mamak toplantılarına da katılmıştım.) Bastonlu İdealistlerimizin gözlerindeki umudu, mücadele azmini ve kararlılığı gördüm. Konuşma ve davranışlarındaki yılların bilgi birikimi ve tecrübeye tanık oldum. Hem adil olmayan mevcut sistem karşısındaki duruşları ve hem de kendi aralarındaki ilişkileri hayranlıkla izledim ve gördüm ki bu insanlar, sadece yeni bir sendikal model ve sendikal kültür geliştirmiyorlar. Aynı zamanda yeni insan ilişkileri ve yeni bir toplumsal yaşamın da tohumlarını ekiyorlar. Her alandaki “İmece Usulü” dayanışmalarına hayran kaldım.
Görünen o ki Emekli Meclisleri Sendikası, teori ve pratiğiyle tamamen yeni bir patika açmakta ve eskiden radikal bir kopuşu ifade etmektedir. Gelişmeleri hep birlikte yaşayıp göreceğiz. En kısa zamanda 16.2 milyonluk örgütlü bir karınca kolonisine dönüşmek umuduyla bulundukları yerellerde “çoban ateşleri” yakan tüm “öncü karıncalara” selam olsun.