Çiçeklerini savmış yaprakların arasından sızan bir sabah ışığı belli bir yeri sahne spotu gibi öylece aydınlatırken bir kaç gündür havanın kapı oluşundan bunaldığımı fark ettim. Atölyemi biraz daha ışıklandırmak istedim. Ölürken son sözünü söyleyen(biraz daha ışık) diyen o filozof gibi...
Hayatında ışık, şeffaflık, dirlik, liyakat, güven, eşit muamele isteyen hiç kimsenin ahbap çavuşa iş gördürmeye hakkı yoktur. Böyle olunca birilerinin yakınları gider ötekilerinin yakınları gelir. Yani bir bakmışsınız eski tas eski hamam. Hiç bir şey değişmez. Bunu söylediklerim kendi çıkarlarındaysa ne yaparsın sistem böyle derken başkaları nemalandığında şikayetçiler. Aslında tüm bunlar başkalarının çıkarına duyulan hasetten başka bir şey değil.
Neden böyle? Hiç bir şey mi değişmez? derken, küçük hesaplardan ve kıskançlıklardan bezmişken cevabını buldum. Cevabı kültürdeymiş. Kültür söz konusu olduğunda yemeğini çatalla yiyene kültürlü, eliyle yiyene kültürsüz denmez onun kültürü öyle ötekininki de öyle demek gerekirmiş. Antrapoloji kültürde her şeyin temelinde çıkarlar ve temel ihtiyaçlar olurmuş. Antrapolojik kültür : kendini gerçekleştiremeyen toplumlar. Temel gereksinimleri tamamlama peşindekiler, bir karar almak için başkalarını örnek alanlar. Kendinde olmayan bir şeyi ilkelce kıskananları tanımlıyor. İçinde bulunduğumuz toplumun ekserisi böyleyse önce bunun halledilmesi gerekir. Aksi halde her dediğimiz, yazdığımız, entellektüel kaygılarımız gerçeğimizi bilmeden maval okumaktan öteye gitmez.
Körler diyarında ayna satmak, Müslüman mahallesinde salyangoz... gibi necip milletimizin bu durumla alakalı bir sürü deyimi mevcut.
Kimse kızmasın kimseyi ötekileştirdiğim ve horladığım yok. Bir şeyleri anlatmaya çalıştıkça yalnız kaldığımı giderek tecrit olduğumu hissettiğimden yazıyorum bunları. Kaldı ki hayat şartları çok zor. Zaman zaman hepimiz temel ihtiyaçlarda kalıyoruz. Ama hiç biri özel, insani hasletlerimizi kaybetmek için geçerli sebep değil.
Akşam saatleri... biraz yağmur serpiştirdi. Yarın sabah açık bir gör yüzü olur. Pamuk gibi bulutlar ardından güneş bakar. Öyle ki akşam güneşine bakamazsınız deniz üzerinden. Ters ışıkla denizin menevişleri gözlerinizi yakar. Demiştik ya “ışık biraz daha ışık” diye. Al işte sana ışık. Hem de öylesine güçlü ki bakmak bile imkansız. Hoşça kalın