Şimdi söze “Ne çektin be Çomü” diye başlasam abartmış olur muyum ?
Yazıyı sonuna kadar okuyanların bu soruya içtenlikle en gerçekçi cevabı vereceğini düşünüyorum..
“Maşallah 33 yaşına girdin ama büyüdükçe küçüldün be kuzum” desem, buna ne dersin..
Neyse neyse..
Abartmayalım..
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir..
Siyaset..
Tarikat..
Yalnızlık..
Kuşatma..
Bu kurumun üzerinden silindir gibi gelip geçti.
Hadi gel en başından başlayalım ?
Üniversite kurulurken ismi Anafartalar idi. Takvimler yanılmıyorsam 1991 yılını gösteriyordu. Anap iktidarının güçlü ismi Cumhur Ersümer Çanakkale’ye bir Üniversite kazandırmak istiyordu. Bunun için Yök’ten izinler alındı ve çalışma başladı.
Anafartalar Üniversitesi..
Aynı yılın Ekim ayında seçim yapıldı..
O dönemin güçlü ismi rahmetli Süleyman Demirel’in DYP’si seçimi kazandı. Sarı saçlı bacımız Tansu Çiller Udidem diye bir şey uydurdu ve meydanlarda iki anahtar salladı. Biri aba biri ev anahtarı. Yani herkesin arabası ve evi olacak demeye getirdi.
Doğru Yol Partisi ( DYP ) tulum yaptı ve 4 milletvekili çıkardı..
Nevfel Şahin
Süleyman Ayhan
Hamdi Üçpınarlar
Rahmi Özer
Yıl 1992’nin Temmuzu..
Çomü'nün kurucu rektörü Prof. Mete Tunçoku
Şak Anafartalar Üniversitesi olarak çalışılmış kurumun adı Çanakkale Onsekiz mart Üniversitesi olarak değiştirildi ve Prof. Mete Tunçoku rektör atandı..
Hemen o yıl; bir üniversitenin olmazsa olmazı 10 fakülte kuruldu..
Çomü, Mete hoca ile hızlı başlamıştı ama Ankara sahnelerinin oyuncuları Çanakkale Milletvekilleri ilçelere meslek yüksek okulları dağıtmak istiyordu..
Mete hoca Çomü’nün biraz daha Üniversite gibi olmasını istiyordu. DYP milletvekilleri ise her ilçeye üniversite diyerek tüy dikmek istiyordu..
El mi yaman bey mi ?
DYP’li vekiller Üniversite üzerinde baskı kuruyordu. Her ne kadar Mete hocanın idealleri olsa da önemli olan vekillerimizin meydanlarda verdiği her ilçeye üniversite sözüydü..
Şak..
Siyasetin huyunda suyunda gitmeyen Mete hoca Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından görevden alındı ve yerine kafası güzel hocalarımızdan Prof. Şemsettin Bağırkan getirildi.
Çomü'nün atama rektörü Prof. Şemsettin Bağırkan - 2.rektörü
Muhterem ele avuca sığmadı..
Hoca siyasetin arzularını emir saydı ve her ilçeye yüksek okul açtı..
Bozcaada dışında ilçelerimiz Üniversitelendirildi..
Bu arada Mete hoca göreve dönmek için dava açtı; kazandı da ama siyaset kurumu onu göreve başlatmadı. Aslında dünün bu günden farkı yok..hep siyaset kazanıyor, bu nedenle kuşatma altında inim inim inleyen üniversite ne bilim yapılabiliyor ne en çok konuşması gereken hocalar fikir aktarımı yapabiliyor..
Neyse; anlatmakla bitmez ama bir detayı yazmadan geçmeyeyim..
Yeni hocamız Şemseddin Bağırkan dedim ya ele avuca sığmıyordu..
Hoca bunu ispat etmek istermişçesine uluslararası diplomatik bir skandala imza attı.
Mete hocanın iğneyle kuyu kazarak Japonya üzerinde yarattığı etki; bu sayın hocamız Şemsettin Bağırkan’ın ahlaka mugayir hareketiyle Çomü’nün adı uluslararası skandala karıştı.
Anlatayım mı ?
Hadi anlatayım ama özet..
Şemsettin hoca Mete Tunçoku’nun görevden alınmasıyla yerine atanmıştı. Çomü, Japonca bölümüyle sükse yaparken; Mete hoca Japon Prensi Altes Emperyal Mikasa’yı Çanakkale’ye davet etmiş ve uzun uğraşlar sonucu gelmesini sağlamıştı.
Şimdi yıkıldı ama İl Özel İdaresine ait Anafartalar Oteli’nde -Polis Evi bitişiğindeydi - yemek daveti vardı. Sayın rektörümüz Şemsettin bey de maşallah kafa çekmeyi severdi. Kendisi Klasik Türk Müziği konusundaki yeteneği ile bilinirdi. Müzik olunca fonda hadi şerefe, yarasın falan diye kadehler parlatılırken gecenin ilerleyen saatlerinde muhterem hocamız uygunsuz davranışlar sergilemeye başlar. Diplomasi de samimiyetin sınırı aşılırsa skandal olur ama hoca maşallah sınır falan tanımazdı.
Refleks mi diyelim, alkolün etkisi mi orasını bilemem bir ara hocanın eli yanındaki japon kadının bacağına çarptı mı yoksa istem dışı kontrolsüz mü kaldı orasını varın siz düşünün. Bu hareketi çok sayıda kişi gördü. Gazeteciler dahil. Tabi en başta da prens. Japon kadının ve Prensin nezaketi sonucu diplomatik kriz olmadı ama bu ağır hareket Japon misafirlerimizi yaraladı; hatta utandırdı ve planlanan - Japon dili bölümü nedeniyle, iyi ilişkiler çerçevesinde – yardım, dayanışma köprüsü ister istemez yıkıldı.
Şak..
Şemsettin hoca görevden alındı..
Ardından Gazi Üniversitesi hocalarından Prof. Abdurrahman Güzel Çomü rektörlüğüne getirildi..
Bu arada kısa süre görev yaptığı Çomü’de her ilçeye bir yüksek okul açıldı..
Çomü'nün 3.atanan rektörü Prof. Abdurrahman Güzel
Siyasetin istediği olmuştu..
Ver Allahım ver moduyla politikacılar sahneye çıkıp yardırıyordu..
Bilim, üretkenlik ve bilgi toplumu yaratma gibi önemli kriterler kimsenin umurunda değildi. Bütün mesele her ilçeye yüksek okul açarak siyasi yatırım yapmaktı..
Gelelim Abdurrahman Güzel dönemine..
1994-1998 yılları arasında görev yaptı..
Şehrin deneme tahtası Çomü bir rektörünü daha yemek üzeydi..
1997 yılının Eylül’üydü..
Bir grup öğrenci Rektör Güzel’i dinci kadrolaşma ve usulsüz harcama yapmakla suçladı. Keza suçlamalar bununla sınırlı değildi. Öğretim görevlilerine keyfi cezalar, tehditler, üniversiteden uzaklaştırmalar, yargı aşamaları falan derken 5 sayfalık mektup YÖK’e ulaştı ve ardından Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer devreye girdi ve Güzel’i görevden aldı..
Çomü'ye atanan 4. rektör Prof. Ramazan Aydın
Yerine Anap’ın rahmetli Biga İlçe Başkanı İbrahim Aydın’ın amcaoğlu Prof. Ramazan Aydın Çomü’ye rektör yapıldı.
Çomü hükümetin yoğurt yişine göre kişnetiliyordu..
Mesut Yılmaz Başbakandı
Anap – DSP – DTP ortaklığında hükümet kurulmuş CHP de dışarıdan destek veriyordu..
Ramazan hoca Çomü’nün hayatında en uzun kalan isim oldu..
Abdurrahman Güzel hocanın yerine atandıktan sonra 2 dönem daha rektörlük yaptı. Toplamda 8-9 yıl görev yapan Aydın’ın ardından bu kez sahneye Biga İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof Ali Akdemir çıktı.
Uzun zaman sonra seçimle iş başına gelen Çomü'nün 5. ilk Rektörü Prof. Ali Akdemir
Ali hoca genç ve dinamik bir isimdi..
Kefili de Prof. Ramazan Aydın idi..
Prof. Ali Akdemir aday oldu ve 2007 yılında seçildi, YÖK de öğretim üyelerinin tercihini onaydı.
2000 yılında kurulan Tıp Fakültesi ilk kez 2007 yılında öğrenci aldı..
2007 – 2011 yılları arasında görev yapan Ali Akdemir, Üniversite’de özgür bir ortam yarattı; hatta Sabah yazarı rahmetli Selahattin Duman’ın bir yazısıyla adından epey bi sözettirmişti.
Rahmetli Selahattin Duman’ın o esprili yazısını bu yazının sonuna ekliyorum; isteyen bakabilir. Hatta bakın çok keyifli bir yazıdır. Şimdilerde gazetelerde öyle sürükleyici, keyif alabileceğiniz yazılar bulmak neredeyse olanaksız..
Rahmetli gazeteci büyüğümüz Selahattin Duman'ın makalesinin linkini yazının sonunda verdim.
Ali hocanın şanssızlığı mı yoksa şansı mı demeli bilemedim, gelecek dönemde karşında aday olacağını cümle alemin bildiği; hatta kendisinin de bildiği Sedat Laçiner’in profesörlük kadrosunu vermesiydi..
Çomü'nün seçilmiş 6.rektörü Prof. Sedat Laçiner oldu
O yarışı Prof Sedat Laçiner sanırım 11 oy farkla kazanmıştı..
Henüz adaylıklar resmileşmemişken, Üniversite çevrelerinde isimler uçuşurken bir arkadaşım beni Sedat hoca ile buluşturdu..
Aday olma ihtimalini tanımlarken bana “biri beni havuza itti” demişti..
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından rektör olarak atandı. Güçlü bir rektörlük dönemi geçirdi. Ciddi kaynak sağlandı. Sedat hoca en çok Üniversite kütüphanesi ile övündü; onunla gündeme gelmek istedi. Üniversite kütüphanesini görmemiş olanlar bunu anlamayabilir ama hakkını teslim edelim müthiş bir kütüphane..
Başarılı bir isimdi Sedat hoca ama siyasal tavır sergiliyordu. Üniversitede ciddi sürgünler, haksızlıklar uçtan uca şifrelenmeden konuşuluyor, davalar açılıyordu. Paralel yapı görev süresinin sonuna doğru alttan alta konuşulmaya başlamıştı..
Sedat hoca 2.kez aday oldu ve yine kazandı ama bu kez YÖK listenin başına Prof. Yücel Acer’i koydu. İkinci sıraya da Sedat hocayı. Haliyle listenin başına konulan Yücel hoca Çomü’nün 7.rektörü oldu..
Çomü'nün seçimli son rektörü Prof. Yütcel Acer oldu - 7. rektör
Yücel hocayı adaylığı döneminde en çok Radar Tepesine teleferik projesiyle konuştuk. O günlerde absürt gibi geldi ama bugün bakınca keşke yapılabilse diyesi geliyor insanın.
Üniversite her zaman olduğu gibi sarsılacak, ülke gündemine oturacak aksiyon buluyordu. Bu kez İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Abdullah Akın Üniversitenin Web TV canlı yayınında “1924’te Çanakkale ve Bursa’da genelev olarak, ahır olarak kullanılan camiler var” dedi ve ortalık karıştı..
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde siyaseten güçlü olmayan hiçbir rektör istediğini yapamadı. Hep siyasetin kıskacında görev yapmaya gayret etti. Yücel hoca, “paralel yapıyı sileceğim” diyordu ama o yapı çok güçlüydü..
2019 yılında rektörlük seçimi kaldırıldı. Sadece aday isimler çıkıyordu. YÖK Cumhurbaşkanına üç ismi sunuyor ve Cumhurbaşkanı birini atıyordu. İşte o dönemde Çomü için aday fışkırması yaşadık.
Ben diyeyim 18 siz deyin 19 isim “bu işi en iyi ben yaparım” diye aday oluyordu..
Bu listenin içinde bugün ki rektör Cüneyt Erenoğlu da vardı..
Çomü'nün atanmış 8.rektörü Prof. Sedat Murat oldu
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Çanakkale damadı olan Prof. Sedat Murat’ı Çomü rektörü olarak atadı. Murat sakin tavrı, babacan yaklaşımı ile Üniversiteye sükunet getirecek gibiydi ama bizim Üniversite öyle yan gelip yatacak, bilim yapacak kıvamda değildi..
Yine dedikodular, olmadık acayiplikler yaşanıyor olsa da pandemi nedeniyle kısmen ortalık sakindi.
Ve gelelim bu güne..
Çomü'nün 33 yıllık geçmişinde 9 rektör olarak Prof. Cüneyt Erenoğlu atandı
İkinci kez aday olan Prof. Cüneyt Erenoğlu Cumhurbaşkanı tarafından rektör olarak atandı..
ÇOMÜ'NÜN GELİŞİMİ VE ENDİŞELERİ
Çomü’nün rektör koltuğuna oturan herkes yalnızlığa mahkum oldu. Acı içinde 4 yılı bitirmenin telaşıyla ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabildi..
Her gelen rektör koltuğa oturunca ister istemez yanında, yivinde yalakaların yanı sıra nefret duygusu ve kıskançlıkla bakanlar da oluyor. Bu durum rektörleri yalnızlığın dibine çekerken aynı zamanda padişahlığını da ilan etmeye zorluyor.
Anlayacağınız Rektörler astığı astık kestiği kestik olup çıkıyor.
Ben bu ikileme insanın dramı diyorum..
Kendi yalnızlığına direnme sarmalından çıkamayan rektörler ne yazık ki; gerçekçi de olamıyor. Yanındaki her bir insan kendi istikbalini korumanın peşinde olduğundan rektörü de aman efendim iyisiniz, muhteşemsiniz insanlar sizin gelmiş geçmiş en iyi yönetici olduğunuzu kabul ediyor diyerek sık sık yalıyor.
Yalnızlık sarmalından çıkamayan rektör koltuğuna oturmuş her hoca görev süresi bittiğinde şehri terketti. Bakınız, üniversiteyi demiyorum; şehri terketti.
Bir tek Mete hoca hariç..
Belki Sedat Laçiner de Çanakkale tercihini değiştirmemiş olabilir.. ne de olsa Çanakkale damadı.
Terzioğlu Yerleşkesinden bir görüntü. Muhteşem manzarası ile Çomü.
Üniversitelerimizde demokratik bir ortam yaratılamadığından, haksızlıkların diz boyu alıp yürüdüğü gerçeği, bilimsel gelenek yaratamadığı için iddia ortaya koyamıyor. Bütün mesele siyasetin dümeninde gemiyi terk etmeden limana yanaştırabilmekte..
Üniversitelerin tek derdi bu..
Bilim yapmak, üretmek yerine kazasız belasız top çevirmek..
Meraklısına:
(Genel Tanım) Dikkat ederseniz vahim olan yalnızca Üniversitelerimizin durumu değil. Her biri lunapark ışıkları gibi göz kamaştırırken ne yazık ki; senato binası sandığınız bu görüntülerin içi köfteci dükkanı kıvamında..
Biz ne kadar büyüğünü yaparsak yapalım, binalarımıza ne kadar zenginlik göstergesi yüklersek yükleyelim içinin doldurulamıyor olmasından mütevellit küçülüyorlar..
Peki başlıkta dedik ki; Çomü'nün dramı
Bütün sorumluluğu Çomü’ye yüklersek haksızlık ederiz. Bu bize yakışmaz; elbette bu şehrin sokaklarında siyaset yapan, oy veren, kahvesini yudumlayıp memleketi kurtaranlar da Çomü’nün 30 yıllık yolculuğunda yaşadıklarına ortaktır.
Üniversiteye bilimsellik katacak.
Siyaset kurumunun kadrolaşarak kuşattığı öğretim kurumunun gelişmesine baş koyacak yürekli akademisyenler bekledik hep.
Sadece bekledik.
Her bir akademisyen, kendisinden daha iyisini görmek istemeyince tablo bu şekilde oluyor.
Tam yeri gelmişken hatırlatmazsak olmaz.
Çomü öğrenci tablosu gerçekten bu kadar mutlu mu ?
Üniversite kendine hayati öneme sahip şu soruyu sormalı ve mutlaka cevabını öğrenmelidir.
Öğrenciler ve akademisyenler tercihini yaparken Çanakkale’yi mi seçiyor Çomü’yü mü ?
Bu sorunun yanıtını bilirsek Üniversite olarak yolumuzu biraz olsun aydınlatabiliriz.
Ve..
Ne yazık ki; Çomü çoğu zaman başarılarıyla değil dedikoduları, çalkantıları, iftiraları ve tacizleriyle gündeme geldi.
Oysa 33 yıllık Üniversite çok daha büyük işlerle anılmalı. Uçsuz bucaksız arazileri, koca koca binalarıyla zenginliğine zenginlik katmış gibi görünen Üniversite, bilimsellik ve üretim odaklı disiplin kuramadığı için hep başarısız göründü.
Bir öğretim üyesi çıktı Üniversitenin web TV’sinde “Çanakkale ve Bursa’da camiler ahır ve genel ev olarak kullanıldı” dedi..
Çomü İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Abdullah Akın
Bazı çevreler, Üniversitenin özgür düşünceyi ne kadar rahat bıraktığı yönünde görüşler üretse de olgunlaşmamış Çömü gerçeği, hep seyretmeyi tercih etti. Bilimsellik, üretkenlik, katılımcılık ve yol göstericilikle anılmak yerine “şehrin ekonomisine 50 bin öğrenci binlerce personelimizle katkı yapıyoruz” söylemiyle övünerek kendini kandırdı..
Senin övüncün 50 bin öğrenci mi olmalı ey Çomü ?
Nerede bilim..
Katkı dediğiniz; bilimsel çeşitlilik, liderlik, şehirle ahenk kurmak, frekans tutturmak, yol göstermek ve başarı odaklı disiplin ile olur..
Tabi saflık bizde; öyle olması gerektiğini düşünüyoruz ama Üniversitedeki cadı kazanının başındaki zebaniler bizim gibi düşünmüyor. Orada entrikalar, ali cengiz oyunları her zaman kazanan olmuş ve bunu kanıksamışız..
Hele hele zebanilerin büyüğü siyaset kurumu..
Kişisel ihtiraslar, torpil, bilimden uzak al gülüm ver gülüm vaziyeti almış başını gidiyor.
Şehirden İzmir yönüne doğru çıkarken kafanızı kaldırıp şöyle bir bakın. Devasa Üniversite Hastanesi, arkasında koca koca sayısız binalar. Şehrin tepesinde salınıp duran, koşması gerekirken emeklemesini bitirememiş bir kurum..bu tablo sizce üzücü değil mi ?
Şehre tepeden bakan koca koca binalar görürsünüz, işte orası Çomü
Karşıdan gördüğünüz o ışıltının, koca koca binaların içinde dönenleri dinledikçe, anlamaya çalıştıkça insanın “..ama nasıl olur” diyesi geliyor..
Hocalara atılan iftiralar..
Hocalara iftira atmaya zorlanan öğrenciler..
Göğüs göğüse psikolojik savaşlar..
Mobbingler..
Çomü dünden bugüne hepsinin en ağırını yaşadı..
Hiyerarşik düzenin altüst olduğu gerçeğini de masanın bir kenarına iliştirirsek maşallah ortaya rektörlerin canına okuyan, silikleştiren ve yalnızlaştıran siyasi zorbalıklar şehrin sokaklarında hep konuşuldu, konuşulmaya da devam edecek.
Hep sahte bir duruş, hep yalandan ağlamak, yalandan gülmek..
Özetin özeti "üniversitenin kaşı ayrı gözü ayrı oynuyor" dersek abartmış olmayız
Önce güleceğim, sonra ciddileşeceğim çünkü Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesine rektör olmak baya bir cesaret istiyor, bu cesareti gösterebilen adayların hepsini yürekten kutluyorum.
Herkesin hazmedemeyeceği ağır bir görevden söz ediyoruz. Çömü rektörü ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabilir; hatta bu yazının yazarı ve pek çok gazeteciye bile. Hoş biz masanın öteki tarafında çalışan fikir işçileriyiz; eleştirme hakkını kendimizde görüyor ve bunun masum olduğunu düşünüyoruz..
İşimizi yapmaya çalışıyoruz diyelim.
Çömü’de kontrol kaybedilmiş. İyi bir vizyon ortaya koyarak, bilimsel kafalara demokrasinin varlığı hissettirilerek, özgür düşüncenin engelleri kaldırılarak üretkenliğin önü açılmalı ki; kontrol sağlanabilsin..
Çomü’nün hiçbir ağırlığını hissetmeyen bu şehrin sokaklarında yankılanan dedikoduları, üstten bakmaları bir kenara bırakırsak seni daha fazla yormadan yazıma nokta koyayım.
Dur dur hemen öyle dediysem şak diye bitireceğim sanma..
Saf mısın azizim :))
Üniversite Hastanesi yönetimsel anlamda çok zayıf. Hastane yönetilemiyor; yukarıda da değindim hiyerarşi bozulmuş. Kural kalmamış, kafana göre takıl devri olmazsa olmaz kural olmuş..
İKİ ÖRNEK VEREYİM
1. Çomü’de hocalara muayene olmak ücrete tabi. En son 400 liraydı, şimdi ne kadar bilmiyorum ama hocalar sabahtan ücretli hasta bakmaya başlıyorMUŞ. Oysa hocalarımız bu işi 16:00 – 19:00 saatleri arasında yapabiliyor olmalıydı.
İsmi bende saklı bir hocanın kısacık serzenişini yazayım.
Diyor ki; hoca “doktorlar yönetime güvenmiyor bu nedenle üzerimize bir isteksizlik hastalığı çöktü..”
Hocanın kafası rahat değil.
Asistanların da derdi büyük..
“Hocaların psikolojisi iyi değil, bu nedenle bize köle gibi davranıyor”
Hemşire ve temizlikçilere kulak verelim. Onların da derdi asistanlar gibi hocalardan..
Hocaların kendilerine “olsanız da olur olmasanız da” gözüyle baktığından şikayet ediyor..
Anlıyorum ki; hocaların psikolojisi bozulmuş maraz çıkaracak yer arıyor..
Demek oluyor ki; Üniversite Hastanesinde güven bunalımı yaşanıyor. Hiyerarşiyi işletecek, ağırlık koyacak ve güveni tesis edecek bir başhekime ihtiyaç var. Bu isim kim olur onu bilmem ama bir ihtiyaç var hem de acil..
Çomü Hastanesi bütün heybetiyle anayola cepheli yapıldı
2. Bir diğer konu Üniversite Hastanesi 3.basamak bir sağlık kurumu olmasına karşın mesela öğreniyorum ki; Dermatolog yokmuş. Keza tomografi çektiren binlerce hasta rapor bekliyormuş. Film çekilmiş, vatandaşın e devletinde ya da e nabzında görünüyor ama raporu yazılmamış.
Sebep..
5 binden fazla – tam sayıyı da verdiler de şimdi o detaya girmeyeyim – rapor yazılacakmış. E bu durum haliyle hastanın tedavi sürecini uzatıyor. Disiplin ve güven unsurunun önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum..
Bu yazıyı Çomü’de görev yapmış rektörleri, akademisyenleri, idari personeli ve öğrencileri karalamak için yazmadım. Üniversitenin artık gerçeğine dönmesi gerektiğini hatırlatmak ve Üniversite gibi olmasını istediğim için yazdım.
Siyaset kurumunun Üniversite koridorlarında at koşturacağına, rektörüne, akademisyenine, öğrencisine, idari personeline demokratik ortam sağlamasını istediğim için yazdım.
İtiraf ediyorum, biraz da yöneticilerin, hocaların canı acısın istedim.
Ve geldik bu yazının sonuna..
Bir hatırlatma ile noktalayalım.
Daha önce yazdım; 33 yaşına girmiş bir Üniversitenin hikayesini anlatan bir müzesi olmalı diye. Hala aynı düşüncedeyim; öğrencisi, hocası, şehirlisi köylüsü Çomü’nün tarihini bilmeyi hakediyor..
Pek çok evrak, baskı, görsel veriler kaybolmasına izin vermeden bu işe mutlaka önem verilmeli..
Mutlaka görev yapmış rektörlerle, hocalarla, şehirdeki siyasetçilerle Üniversitenin kuruluşu konuşulmalı ve mümkünse onların anlatımı kaydedilmeli.
Üniversitenin kuruluşunda imzası olan Cumhur Ersümer ile konuşulmalı. Aynı dönemde milletvekili olan İlker Genlik, Ayhan Uysal, Mümin Kahraman konuşmak isteseniz de artık onlar yok..
Dönemin Anap milletvekilleri
Keza Hamdi Üçpınarlar, Nevfel Şahin hayattayken mutlaka konuşulmalı..
Aynı dönemde aynı partiden milletvekili olan Rahmi Özer ve Süleyman Ayhan vefat etti..
Çomü’nün ilk kurucu rektörü Mete Tunçoku ile konuşulmalı..
Dönemin DYP Milletvekilleri
1988- 1991 yılları arasında Çanakkale Valiliği görevinde bulunan Muzaffer Ecemiş ve 1991 – 1996 yıllarında görev yapan Vali Hüsnü Tuğlu ile konuşulmalı.
Üniversitenin sancılı dönemlerinde valilik yapan isimler
Üniversitenin siyasi sebeplerden dolayı isminin değiştirilmesinin yakın tanığı Hüsnü Tuğlu’nun eminim söyleyecekleri vardır.
O yıllarda Çanakkale Belediye Başkanı olan İsmail Özay ile konuşulmalı..
Dönemin Belediye Başkanı İsmail Özay - o da çalkantılı yıllar geçirdi
Rahmetli Selahattin Duman'ın yazısı için tıklayın..