Biraz kar serpiştirdi. Sonra gelip geçti. Yükseklerde olmak istedim. Uzakların flu göründüğü puslu yerlerde... Belki sonra gene yağar. Bilinmez ki. Kaosta yaşıyoruz. Kosmosun ne getireceği belli mi olur. Bizler sanki her şey bizim içinmiş ve yarınımız garantiymiş gibi topun üstünde durmadan yürüyüp giden karınca misali kendimizi bir matah sanıp küçücük dert ve tasalarla yuvarlanıp duruyoruz. Yuvarlanırız dedim de sizin de aklınıza kıymetlisini durmadan yuvarlayıp duran sonra işler tersine gidince her şeye en başından başlayan O meşhur böcek gelmedi mi? Bu durum mitolojiye de konu olmuş. Sisifos’u duydunuz mu? Antik bir kral. Yer altı dünyasında, büyük bir kayayı sonsuza kadar bir tepenin zirvesine kadar yuvarlamaya mahkum edilmiş. Sonra kaya aşağı yuvarlanır. Sisifos her şeye en baştan başlar. Bu da sonsuza kadar sürüp gider. Mevlana’ nın Mesnevisinde vardır buna benzer bir hikaye. Bu kez kahraman karıncadır. İnsanın bu hazin yazgısını anlatan çeşitli kültürlere ait ama özünde aynı olan bir çok hikaye var. Ama gene de takdire şayan bir mücadeledir bu bok böceğinin mücadelesi. Bu böceğin efsanevi mücadelesini gözlemleyen eski Mısırlılar kendisine kutsiyet atfetmişler ve altından heykelciklerini yapmışlar. (Skaras) diye bilinir.
Başa dönecek olursak. Kaosa... Bir düşünürün dediği gibi “evren hakkındaki en korkunç şey bize karşı kayıtsız olmasıdır” Bunu bilmek, hatırlamak, aklımızın bir köşesine ataçlamak gerek. Her şeye boş vermek, buhrana girmek, vurdum duymaz bir serkeş olmak, gailesiz bir tembel olmak için değil. Tam tersine hayatımızın değerini kavramak için gerekli bu. Sıradan bir şeymiş gibi yanı başımızda duran var oluş mucizesini fark ede bilmek için gerekli...Bir birimizin değerini bilmek için... özellikle bu günlerde bir birimizi daha da candan gözetmeliyiz. Komşumuz aç mı, tok mu? Bilmeliyiz. Bütçelerin dara düştüğü bu soğuk günlerde ihtiyaçlar da arttı. Şikayet etmek de günah keçisi bulmak da sorun çözmez. Eski inançlardaki günah keçisi örneğini hatırladım. Herkes bir keçiye günahını anlatıyor. Sonra keçiyi çöle bırakıp ölüme mahkum ediyorlar. Keçi ölünce de günahların hepsi bağışlanıyor. Böylece halk da anadan doğmuş gibi pür i pak oluyor. Önceden beri insanlar arınmanın, kurtulmanın, vicdanlarını rahatlatmanın bir yolunu bulmuşlar. Ama taşın altına elini sokan pek yok. Onlara da zaten ya deli ya da kahraman deniyor. Hoşça kalın.