Akşam eve geldim. Anahtarı çevirdim. Eşim evde yok. ama bütün ışıklar yanıyor. Karanlıkta çalışamayan temizlik robotumuz döne döne koltukların altını canhıraş şekilde temizliyor. Çalışma odasında tam da yaptığım işe dalmışken birden harekete geçip beni ürkütüyor. Sonra ingilizce, bir şeyler söyleyip işine kaldığı yerden devam ediyor. Genelde ona “hamarat” ismi koyuyorlar. Siz sakın demeyin Mazallah, daha çok ev işlerinde becerikli kadınlara verilen bir ad olduğundan, politik doğruculuk kaidelerine aykırı, Ayrımcılıkla, patriarkal olmakla, baskıcı olmakla suçlanabilirsiniz. Malum son zamanlarda yanlış bir şey söyleme korkusuyla doğru dürüst iletişim kuramaz olduk. Bundan mütevellit duygu ve düşüncelerimiz içimize gerisin geri sökün etmekte ve derdini anlatamamaktan karnı şişen Kral Midas’ın berberine benzemekteyiz.
Bu ara fena salgın var . Son günlerde herkes durmadan hastaneye taşınıyor. Hastanede bir çok teknolojik aletten geçiyorsunuz. Sonra konunun uzmanı doktor monitöründeki verilere göre teşhisini koyuyor. Hangi ilaç firması güçlü ve hangisi iyi tanıtımını yaptıysa onu kullanıyorsunuz. ‘Bunda da reklam olur mu? Sağlık bu’ demeyin. Tüm bunları çok önceden öngören Baudrillard’ın dediği gibi (her şey marka değeri, Değer bir marka). Eskilerin dediği gibi Allah düşürmesin eksik de etmesin.
Sosyal medya kanalının birinde bir belgesel izliyorum. Antik uygarlıklarla ilgili, sürükleyici, gizem dolu, yer yer de mistikleşen bir program. Sunucu kendisinin katılmadığı akademik görüşlere ana akım görüş, katılmadığı akademisyenlere de ana akım arkeolog diyor. Kendisini yeni akım arkeolog olarak tanımlıyor. Bizzat bulduğu bulgu ve keşiflerin ana akım görüşün tekerine çomak soktuğunu bu yüzden de dışlandığını “komplo teorisyeni” olarak yaftalandığını belirtiyor. Son zamanlarda sosyal medyada takipçisi olduğum, yararlandığım o kadar dolu bilimsel program var ki...üniversite eğitiminden daha etkili. Eğer devlet bizden diploma isteyecek olmasa, kendimizi bu şekil yetiştirmeyi yeğleyebiliriz. Hem daha eğlenceli hem özgür hem de bedava. Okullar kendisini yeni akıma göre güncellemezse rağbet edilmeyecekler. Zaten meslek garantileri de yok.
Sanata gelecek olursak. O işin içinden çıkılır gibi değil. İpsiz uçurtma ve tam bir keşmekeşlik. Poposuyla resim yapan da gördüm, yüzüyle seramik çarkı çeviren de...anlık freakshowlara (ucube gösterisi) sanat deniyor. Oysa M. Duchamp modernizmin doruk noktası yaşanırken yenilik uğruna popüler eylemlere girişen sanatçıları ve yapıtlarını eleştirmek için “her şeyin suyu çıktı” demek için hazır malzeme olarak pisuvarı sergilemişti.
Yeni akım her yerimizi kuşattı. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Soru şu, ya da sorular...tüm bunların sonu ne olacak?
Sadece popüler modadan mı ibaret yoksa kalıcı mı? İyiyi kötüden, sanatı ‘zırva’ dan nasıl ayırt edeceğiz? İnsan kendisine yabancılaştıkça toplumların ruh sağlığına ne olacak? Yeni akım ürünlerinin iyi taraflarını alıp barış, huzur, refah içinde ve sevgi dolu bir toplum olmamız umuduyla... hoşça kalın.