Bir istiridye, komşu istiridyeye ‘çok ağrım var canım yanıyor’ demiş. Komşusu da ‘denizlere şükürler olsun sağlığım da keyfim de yerinde’ diye övünmüş. Yakınlardan geçen bir yengeç övünen istiridyeye şöyle demiş. “Komşunun içindeki ağrı taşıdığı inciden kaynaklıdır” Halil Cibran'dan kısa ve hicivli bir hikaye. Bin bir gece Masallarından ilham aldığını Mevlana’ya göndermeler yaptığını fark etsem de asıl kaynağın, susuzluğunu çekmeden okuyuverdiğim kısacık hikayelerdi. Tavsiye olunur efendim.
İçimizde taşımaya değer bir değer bir ukde varsa verdiği her türlü acıya da katlanmaya değer midir. Yahut ben huzurlu, sağlıklı, mutlu olmak istiyorum. Başlarım incisine de başkasına da... diyenlerden misiniz.
Değerler, yargılar, kavramlar hakikaten zamana, şartlara bağlı olduğu kadar yere de bağlı. Geçtiğimiz haftanın tamamı hastanedeydim. Dışarda iğrendiğimiz, ayıpladığımız, hor gördüğümüz şeylerin burada sıradan şeyler olduğuna tanık olmak bana Tomas Manın Büyülü dağ romanını hatırlattı. Yetişkin bir insanın dışkılamasından gaz çıkarmasından mutlu olunan bir yerde adabı muaşerete karşı gelinmesinden söz edilemez sanırım. Evrenimiz değişince, şartlar ve dolayısı ile anlayışlar da değişiyor.
Aldığımız bir kokuyla başka yerlere gidebiliyoruz. Bunu herkes yaşamıştır. Hatırası olan kokunun size zamanda yolculuk yaptırdığı anlar... marcell Proust mandeline keki ile ıhlamur çını birlikte içtiği an bam başka bir öze doğru yolculuk yaptığını öylesine içten anlatır ki ülkesi Fransa’da bu bir deyime dönüşmüş. Biri aldığı bir kokuyla buradan başka bir yere gittiği an “manleine de proust” oldum diyormuş. Tıpkı dejavu oldum der gibi... patric Suskind’in koku adlı romanına ilham kaynağı olmuş olmalı.
Şahsen benim madleine de proust olmadığım bir gün bile yok. Ya sizin? Edebiyat, hayatımıza bu denli doğal ve nezaketli bir halde girdiğinde çok incelikli, bir o kadar da anlayışlı insanlar olacağız sanırım. Hayat damarlarımızın hep sağlam, hep aktif kalması dileği ile. Kalın sağlıcakla...