Bembeyaz, üst köşeleri çıkıntılı, uzun bacalı, tek katlı, begonvillerle sarmalanmış evleri hayal ederken gri beton bloklarla karşılaşmayı beklemiyordum. Gene de kıyıda köşede kalmış mütevazi evlere rastlamak içimi birazcık olsun ısıttı. Begonvillere neden bodrum çiçeği dendiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Hiçbir yerde böylesine görkemli ve keyifli açmıyorlar. Bizim buralarda zar zor yetiştirdiğimiz çiçekler Bodrum'da kıyı köşe hemen her yeri kaplamış.
Her şey dahil bir otele tatile gelenlerin ödediklerinin hakkını vermek için açık büfeye meydan muharebesi hırsıyla saldırırken, çalışanlar da Hızır Paşa gibi durmadan yiyecekleri takviye etme telaşındalar. Yemek kokuları, denizden çıkanların rehaveti ve serkeş tavrı, meziyetlerini ve kalitelerini ispat derdine düşmüş kalantor müşteriler...
Sabah saatlerinde şehir içi yürüyüşlerine çıktım. Kıyıda köşede kalmış masum bir imge kırıntısı için. Kocaman gövdeli kaktüsler var. Turunculu, kırmızılı meyveleriyle... Bir tanesinin tadına bakmak istedim. Sonrasında elimde kalan fırça misali dikenleri temizlemem saatler aldı. İlk tanışmalar bazen böyle olur. Bu yüzden de daha kalıcı olurlar hayatımızda. Huyunu suyunu bilmediğin birinin damarına basınca yediğin zılgıt gibi. Sahil boyu sazdan şemsiyeler arasından görülen diyagonal tepelerin üzerini belemiş ak evler(bu manzaralardan birinin resmini yapıp Haldun abiye verdim), okaliptüs ağaçlarının arasına gizlenmişler. Sahilden denize uzanan küçük iskelenin tam ucunda elinde oltasıyla heykel misali bekleyen beyaz fotür şapkalı adam ne kadar da Cevat Şakir’ e benziyor. Halikarnas balıkçılarına buralarda rastlanıyor olmalı. Şezlongun köşesine ilişmiş, defterime bir şeyler karalarken duş sırası bekleyen eşimi gördüm. Kibar, ölçülü, sınırlı bilinçli. Birilerine bir şeyler anlatıyor. Onu seyrederken her şeyi ne kadar da kendimize benzettiğimizi fark ediyorum. Bir gün önce bizi en mutlu edecek şeyin ne olabileceğini konuşup güzel hayaller kurmuştuk. Ben tatilden erken sıkılmıştım çünkü.
Sonra fonda yükselen tepelere tekrar baktım. Hey yeri kaplamış, topak olmuş, kuru yandaki dikenleri tepeyi bakır rengine boyamış. Yer yer fark edilen açık renkli kayalar var. Sonra onları gece gene gördüm. Birden yükselen tepelerin koyu silüeti gece karanlığında görünmüyordu. Parlayan kayaları bir an bulut sandım. Akyarlar adını buradan almış olmalı. Değilse de adını buradan alsa güzel olurdu diye geçirdim içimden. Begonvillerle, okaliptüs ağaçlarıyla kaplı birbiri ardına sıralanmış tepelerin üstüne tünemiş beyaz evler, aşağıya doğru bakınca denizde ansızın beliren bir teknenin bendeki Halikarnasos imgesi olarak kalacağını düşünürken oradan ayrılıyorum.