Hayret ve merak içindeyim..
Çanakkale’de rekabet öyle yumuşak akıyor ki; sanırsın herkes kaderine razı..
“Bu ne ya, böyle siyaset mi olur” demiyorum, bilakis herkes yapmak istediklerini, biz marabalarına temiz bir dille anlatmaya çalışıyor. Takdir ediyorum, kimse kimsenin tavuğuna kışt demiyor..
Gerçi böyle de kuru yavan ekmek gibi oluyor ama en azından sağa sola pislik sıçratmak için sataşmıyorlar.
Dese miydi acaba ?
Laf aramızda “hiç olmazsa yanında kuru bir soğan olsa” diyesim var; diyorum ya bana ne.
Haaa..
Su gibi akıp giden bir adaylar yarışı var ama “fikir” tartışması olduğunu söyleyemem. Henüz öyle bir izlenim edinmedim. Süreç içinde bakarsın, ortaya güzel fikirler çıkar.
Meraklısına: Bak tekrar edeyim, Sarıçay’ı unutun, şehrin ortasından akıp giden – bazen akmayan bu su siyasetten bıktı. Her seçim dönemi gündeme taşınan Sarıçay’ı yalana dolana malzeme etmeyin. Yapamayacağınız sözü vermeyin, bizi kandırmayın..
“Ben olsam” diyeyim ve birkaç noktaya parmak basmadan önce sağanak bir beddua, tropikal bir yalnızlık gibi üzerimize çullanan siyaset kurumuna içimizde kanayan birkaç söz edelim.
Duygusallık yok..
Size söylüyorum başlangıç yok..
Ürperti yok..
Kıtalar arası geçişte tuvaleti pisletmek yok..
Başlayalım..
BiR: Sarıçay mutlaka şehrin sosyal hayatına kazandırılmalı – bunu projeden saymıyorum – Sen şimdi nasıl diyeceksin haklı olarak. Yıllar önce yazdım, yine aynı şeyi tekrarlamaktan bıktım ama olsun bir kez daha üzerinden geçeyim.
Sarıçay kenarına küçük – gerçekten küçük ama maksimum 4 masalık – kafeler, restoranlar yapılmalı. Ben olsam en az 100 adet yapardım. Bunu Belediye yapacak ve eşini kaybetmiş veya boşanmış ama çocukları okuyan annelere maksimum 4 yıllığına sembolik bir kira ile – mesela 10 lira – kiralayacak. Kesinlikle anne kendisi çalışacak; tamamen amatörce, ne yapabiliyorsa..
iKi: Çanakkale Belediyesi olarak önümüzdeki 2 yıl içinde yerel üretkenliği destekleyecek, onların tanınmasına katkı sağlayacak bir “Yerel Festival” yapılmalı. Yalnız ve yalnız yerel sanatçısı, yazarı-çizeri, solisti, ürünlerinin yer alacağı bir festivalden sözediyorum.
Hayatın farklı alanlarında üreten, fikir sahibi herkesin katılımının sağlanacağı bir festival geleneksel hale getirilmeli ve şehrin sosyokültürel hayatına kazandırılmalı.
ÜÇ: Bunu da daha önce yazdım. Çimenlik Kalesi duvarının dibinden DSİ’ye kadar uzanacak bir yürüyüş yolu açılmalı – Çimenlik Kalesi duvarları tescilli değildir, yıkılmalı ve kalenin görsel zenginliği ortaya çıkarılmalı - ve özelliği olan ahşap bir köprü ile karşı kıyıya geçilmeli. Geçerken dümdüz gitmek yerine, bu köprünün kale duvarının dibinden, DSİ’nin uç kısmına uzanarak 200 metrenin üzerinde bir gezinti alanı yaratılabilir. Burada yerel ressamların yapacağı eski şehir resimleri ile şehir tasvir edilmeli, tarih her geçiş için hatırlatılmalı.
Ve..
İstenirse, Sarıçay’ın deniz ile birleştiği noktada yapılacak ahşap köprü aynı zamanda macera köprüsü haline de dönüştürülebilir. İddia ediyorum; Çanakkale’ye gelen herkes bu köprüden geçecek ve burada bir selfie yapacak. O da yetmeyecek, Çanakkale’ye özgü yemeklerin tadına bakacak, fiyatını da her yerde anlatacak..
Bunun örneğini görmek isteyenler için İsviçre’nin Luzern şehrinde Reuss Nehri üzerinde 204 metre uzunluğunda ahşaptan yapılmış Kapellbrücke köprüsü var. Bunu uzun uzun anlatmayacağım; merak edenler google’dan görebilir.
Burada ince bir detay olmalı. Ahşap köprünün bağlanacağı bir kule yapılmalı ve mümkünse burada Çanakkale’ye özgü yemeklerinin yer alacağı, kar amacı gütmeyen bir restoran yapılmalı. Bunu da Belediye finanse etmeli, yemek kültürümüzü geleceğe taşımalıyız.
Bununla ilgili meraklısına bir not düşeyim. Siyaset bu işle ilgili mazeret üretecek ve “orası DSİ’ye ait ama izin vermezler” diyecektir. Bu proje ile aşılabilecek bir şey. Güney Marmara Kalkınma Ajansı “Çanakkale Yemekleri” konusunda destek verebilir.
DÖRT: Konuştuğumuz, “oluyor-olacak” denilen Esenler bölgesinde “Eski Asker Hastanesi” mutlaka şehrin yaşamına katılmalı. Konuşulan, çalışma yapılan “Askeri Sağlık Müzesi” mutlaka hayata geçirilmesi noktasında Belediye Başkanı canını dişine takmalı; olmadı mı her platformda bunu dile getirerek peşini bırakmamalı. Bu her adayın projeleri arasında yer almalı.
Bununla birlikte; geçmişte olduğu gibi Necip Paşa Camisinden itibaren Askeri Hastaneye kadar olan kısım sivil halka açılmalı ve SiT ilan edilerek koruma altına alınmalı.
BEŞ: Şehir merkezindeki ara yollar çift taraflı park yapılmasına olanak sağlayacak, tek yön trafik akışı getirilmeli. Şehirdeki ana yollar için tek yön kullanım düşünülmeli; gerekirse test edilerek trafiğin nasıl etkilendiği gözlenmeli.
Keza; Atatürk Caddesi, Troya Caddesi ve İnönü Caddesi orta refüjleri mutlaka modernize edilerek, şehrin görsel zenginliği hissettirilmeli. Çanakkale’nin bir turizm şehri olduğu gerçeği akıldan çıkarılmamalı. İl Turizm Müdürlüğü ile şehrimizi ziyaret eden misafirlerimizin davranışlarını, isteklerini takip eden bir sistem kurulmalı ve sistem üzerinden turizm faaliyetleri geliştirilmeli.
Şehre giren bütün araçlar neredeyse hepsi iskele meydanına kadar inmek istiyor. Bu durum park sorununun yanı sıra anlamsız trafik yaratıyor. Bu düzenlenirse bir nebze olsun trafik ve park sorunu azaltılabilir ama benim otopark ve trafik ile ilgili söylemek istediğim bunlar değil.
Yerel yönetim her Pazar gününü “araçsız bir gün” ilan ederek, şehirde çok özel bir Pazar günü yaratabilir. Tabi araçsız bir gün ilan ederken, her Pazar toplu taşıma araçları bedava olmalıdır. Bir gün bile özel araçların trafiğe çıkmaması önemli bir gelişme olabilir.
ALTI: Çanakkale kendi başına yürümeyi derhal bırakmalı. Bütün ilçeler ile temas kurulmalı ve birlikte üretim sağlanarak şehrin potansiyeli güçlendirilmeli.
Ne demek istiyorum..
Birlikte planlama ile güçlü bir program ortaya konabilir. Bu sayede Çanakkale gerçekliği, ilçelerin markaları ile kendini geliştirerek üretimini büyütebilir. Bu entegrasyon Çanakkale ilini geleceğe daha derli toplu taşıyacaktır. “Birlikte hareket edebilme kabiliyeti” mutlaka zorlanmalı ve bütün egolarından arınmış kafalar aynı masada buluşmanın gelişmemize katacağı zenginlik gözardı edilmemelidir.
YEDi: Yerel Yönetim, yılın her günü, her anı mesleği olmayan işsiz güçsüz vatandaşına meslek edindirmek maksadıyla kurslar düzenlemeli. Bir kişi bile katılsa kurslar devam etmeli. Yerel yönetimler kursunu bitiren her gençlerimizi işe yerleştirmek gibi bir sorumluluk üstlenmeli.
Yeter mi..
Yetmez..
Şehrin ana meydanlarında interneti şifresiz ve bedava yapmalı. Şehre gelen yerli ve yabancı misafirlerimiz bundan faydalanmalı. Dünyanın pek çok şehrinde bu hizmet var.
Kendini üst segment olarak tanımlayan restoran, cafe, otellerde mutlaka İngilizce Allahın emri diyeyim, Bulgarca, Romence gibi diller menülerde yer almalı; yerel yönetim bunu kendine görev saymalı..
Ve..
Çanakkale Belediyesi her gün belli saatlerde toplu ulaşım araçları ile Troya Müzesine ulaşım sağlamalıdır. Belki bunun için birkaç araç tahsis edilebilir. Mümkünse ücretsiz olmalı. Turizm Bakanlığı ile görüşme sağlanarak Troya Müzesini Çanakkaleliler bir miktar indirimli gezebilmeli.
SEKiZ: Belediye öğrencilerin barınma sorunlarına yönelik Üniversite ile veya kendi başına plan geliştirmelidir. İster yurt yapsın, ister mevcut binaları kiralayıp öğrencilerin çok ekonomik imkanlarla buralarda barınması sağlanmalıdır.
Bazı öğrenciler – mutlak suretle araştırma sonucu ciddi anlamda yoksul olan – Belediye’nin cafelerinde part time çalıştırılmalı. Şehirdeki şirketlerle görüşmeler yapılarak öğrencilerin iş hayatına adaptasyonu sağlanmalı ve elbette ihtiyaçlarını karşılayacak bir miktar kazanç elde etmelerine imkan yaratılmalı.
Belediye bunu kendine görev saymalı; hatta bu birimi organize edecek sorumluya hedef verilerek verimlilik artırılmalı. Tıkanan noktada gerekirse Vali, Emniyet Müdürü, Sivil Toplum Kuruluşları devreye sokularak imkanlar yardırılmalı.
DOKUZ: Çanakkale Belediyesi internet sitesinde bir yaprak açarak “etkinlik-katılımcılık- gönüllülük” yaprağı açmalı. Burada yaşadığı şehre katkı sunmak isteyen, elini taşın altına koyarak katılımcılığını dikkate değer olarak sunacak her bir hemşerimiz yer almalıdır.
Akıl akıldan üstündür..
Yerel yönetim çok dinleyen, okulların eksiklerini gideren – bu yıllardır Ülgür Gökhan tarafından çok başarılı bir şekilde yapılıyor, kim gelirse gelsin okullara olan ilgi devam ettirilmeli – vatandaşının konforunu artıran ve aidiyet duygusunu geliştiren hamleleri maksimize etmelidir.
Kesintisiz hizmet verme iddiasını saymıyorum bile. Bu Allahın emri olmalı.
Çanakkale Belediyesinin elinde mücavir alanlar var. Burada yaşayanlar yerel yönetimlerde oy kullanamıyor ama her şeyi ile Belediye’ye bağlı. Suyu, vergisi, yolu; hepsi.
Kaçağı, göçeği engellemek, anında hizmet vermek için Belediye derhal mücavir alandan sorumlu Başkan yardımcısı veya bir sorumlu seçmeli. Dardanos ve Güzelyalı’da yaşayanlar derdini kime anlatacağını bilmeli..
Elbette sahipsiz can dostlarımızın ne olacağı sorusu da var. Bütün sokak hayvanlarını toplamak yerine, saldırgan ve zararlı olanlar barınağa alınabilir. Zararsız, kendi dünyasında yaşayan sokak hayvanları alıştıkları yerden, tanıdıkları insanlardan koparılırsa psikolojik bunalım yaşayabilir. O nedenle çözüm üretilirken saldırgan olanlar dikkate alınmalı.
ON: 30 yıl önce Çanakkale’nin bir Tanzim Satış Marketi vardı. Cumhuriyet Meydanında. Makul fiyatları ile pek çok şehir sakininin alışveriş yaptığı yerdi. Neden tekrar bu market hayata geçirilmesin. İşte elimizde “Sosyal Market” var. İnsanlar giymediklerini atmak yerine yıkayıp, ütüleyip buraya getiriyor. Çok da iyi çalışıyor.
Askıda her şey çok önemli. Belediye bunu teşvik etmeli; hatta büyük bir kampanya ile duyurmalı. Kampanyaya katılan esnafların mesela suyu indirimli olsun.
Zor değil..
Bu çok mümkün..
Hatta bir aday çıkıp desin ki; “bu şehirde 30 yıl önce Halk Ekmek vardı. Şimdi yeniden buna ihtiyaç var. Halk ekmek fabrikasını kuracağız..”
Desin yani..
İnsanımızın buna çok ihtiyacı var..
Betonla, bina yapmakla, vadetmekle yürümek yerine; bizim hayatımızı kolaylaştıracak, katkı yapacak hizmetler üretmek en faydalı olandır..
Büyük projeler vatandaşın hayatını değiştirmiyor, onların yaşamına dokunmuyor. Küçük ama etkisini süreç içinde ciddi anlamda göreceğimiz insani hizmetler çok daha önemli. Yoksa salla sallayabildiğin kadarının kimseye faydası yok..
ONBiR: Mutlak suretle Çanakkale Belediye Meclisi “olası renkler”i belirlemek zorundadır. Yani her müteahhit kafasına göre renk değil, şehrin belirleyeceği renkleri kullanmakla sorumlu olmalı. Binaların alnına inşaat firmasının isminin gelişigüzel yazılması, kesinlikle bir kurala bağlanmalı ve standardın dışına çıkılmasına izin verilmemeli.
Keza; otopark ücretini Belediye kasasına yatırmak yerine olmazsa olmazımız her bina kendi otoparkını yapmakla yükümlü kılınmalı. Bu bize, her binanın altında bodrum kat kazandıracak. Deprem riskinde bodrum katların öneminin büyük olduğunu biliyoruz.
İnşaat ruhsatları yapının büyüklüğüne göre zaman sınırlaması içinde tamamlanmasını kurala bağlamalı. Sonsuz bir zaman dilimine yayılmış inşaat çalışması hem görsel hem işitsel kirlilik yaratıyor. İnşaat süresi içinde bitirilmemesi durumunda keskin bir cezai işlem uygulanmalı. Hiç kimse kimseyi inşaat yapıyorum diye aylarca; hatta yıllarca rahatsız edemez.
Etrafına baktığında pek çok inşaat göreceksin; kaldırımları inşaat atıkları ve malzemeleriyle engellenmiş bir şehir görmek yaşam standardımızı olumsuz etkiliyor. Sen para kazanacaksın diye aylara, yıllara yayılan inşaat kirliliği yaratmana aklı başında, disiplin sahibi yerel yönetim izin vermemeli.
ONiKi: Yerel yönetim, şehrin tarihsel yapılarının bir envanterini çıkarmalı. Eski binalarını, meydanlarını, hikayelerini..aklına ne geliyorsa; bir doküman oluşturmalı ve bunların tümünün silinmesini, yok olmasını engelleyen koruma güvencesi çok cesurca bir çalışma olurdu.
Mutlak suretle yerel tarihini koruma altına almalıdır..
Bu yazıyı, tarihe tanıklık etmiş bir binanın içinde yazıyor olmak heyecan verici. Keşke tarihe tanıklık etmiş bütün eskilerin yıldızı parlatılabilse, öne çıkarılabilse.
Hepsinin hikayesini bilebilsek..
Mesela..
Her gün içinde çalıştığımız gazete binasının duvarlarına dokunduğumda içimden bir heyecan dalgası geçiyor.
“Kimbilir” diyorum “bu binanın içinde kimler ne hayatlar yaşadı; ne hüzünler, ne yalnızlıklar.. ölümsüz mutluluklar. İnsan ürperiyor. Bu yaşanmışlık gelip içine oturuyor..”
ONÜÇ: Yıllardan bu yana hep söylerim; her adaya anlatmışlığım vardır. Tamamen gönüllülük esasına dayalı çalışacak olan bir ofis kurulmalı. Adı da Hayal Mahsulleri Ofisi olmalıdır. Burada görev almak isteyenler üretken, fikir zenginliğine sahip ve şehirle ilgili hayaller yaratabilen kişiler olmalıdır.
Sadece hayal kuracaklar ve hayallerini bir rapora dökecek. Yerel yönetim bunu yapar veya yapmaz. Hiç önemli değil, ofis bunu düşünmeyecek; hayal yaratmaya devam edecek. Bu ofisin akçeli işi olmayacak; yani burada yer almak isteyen üretken insanlar rant peşinde değin hayal peşinde koşacak..
Ben eminim ki; bu ofis şehrin gelişimine, geleceğine kayda değer katkılar yapacaktır.