Gazeteci olup da şikayet yememiş olan yoktur..
Polise ifade vermek..
Basın savcısının çağrısına gitmek..
Hakim karşısına çıkmak..
Mesleğimizin olmazsa olmazları arasında..tazminat ödemek gibi apayrı cilveleri de vardır..
Zaten normal hayatta da sıfır davası olan kimse yokken, gazetecilerin ara sıra davalık olması hayatın olağan akışı içinde sayılabilir..
Kalem’de bir gün bi haber yayınlamışız..
“MIŞIZ” diyorum çünkü aradan bilmem ne kadar zaman geçmiş..
Şak diye karakoldan bir telefon; “hakkınızda şikayet var ifadeye gelin”
Gittik..
Habere konu olan kişi, bu haber ile kişilik haklarının ihlal edildiğini; keza basın özgürlüğünün dışına çıkıldığını falan anlatmış. Tabi herkes haklarının ihlal edildiğini iddia edebilir, şikayetçi olabilir..
İfademi verdim..
Haberin ne olduğunu anlatıp tekrar geri dönmek istemediğim için kahramanımızı ve konusunu anlatmak istemiyorum.
İfademde bu haberin benim sorumluluğum ve bilgim dahilinde yayınlandığını söyledim.
“Bilgim dahilinde” diye cümle kurmamın sebebi adı geçen haberin altında imzası bulunan muhabir arkadaşımı korumak ve sorumluluğu üzerime almak içindi.
Neyse..
Özetle adı geçen haberin tamamen habercilik refleksi ile yayınlandığını; basın özgürlüğü çerçevesi ve disiplini içinde olduğunu söyledim..
İfadeler savcılığa gidiyor..
Dava açılır açılmaz orası adli makamların takdirinde..
İfademizi verdik ve meseleyi unuttuk. Biz unuttuk da habere konu olan kişiler unutmamış olacak ki; birkaç tatsızlık yaşadık..bu türden aksiyonlar mesleğimizin cilvelerindendir. Her zaman yaşanabilir..
Ara ara muhtarlığa giderim..
Ara ara dediğime bakma yılda bi kere falan..
Bence sen de git; hiç ummadığın evrak, mektup gelmiş olabilir..
Bilirsin, evde veya iş yerinde sizi bulamayan posta memuru evrakınızı gider bağlı olduğunuz muhtarlığa bırakır.
Muhtarlığa gidip bakayım dedim.
Aha o da ne..
İki tane evrak..
İkisi de resmi..
Evrakların iş yeri adresime değil de ev adresimin bağlı olduğu muhtarlığa gelmesine şaşırdım..
İki mektuptan biri önemsiz; onu atladım. Diğeri savcılıktan geliyordu. Unuttuğum haber hala aklıma bile gelmiyor.
Demek ki; bi durum var yorumu yapıyorum kendi kendime..
Mektubu istemsizce, canım sıkılarak açtım..
Meğer mektup benim ifade verdiğim haberle ilgiliymiş..
Savcı öyle bir mektup yazmış ki; “sorumlusu benim” dediğim habere inanamadım..
Elimle ağzımı kapatarak kimsenin duymasını istemiyormuş gibi “vay canına” demekten kendimi alamadım..
Şaşkınlık içindeydim..
Bir kez daha okudum; sonra şaşkınlığımı bi kenara koyup gene şaşırdım.
Hala da şaşırmaktayım..
Şimdi sen "ne yazmış olabilir ki bu kadar şaşırtıcı olsun" diye merak edersin. Seni merakta bırakmak istemem. Mektubun metnini yayınlayacağım; hatta savcının adını da vereceğim.
Emin ol seni hiç alakadar etmemesine karşın sen de “vay canına” diyeceksin ve şaşıracaksın..
Biraz merak et..
Mektup haftaya..